Ana içeriğe atla

Asrın Felaketi Üzerine (2)

Büyük bir bölgenin depremden etkilenmiş olması, iletişim hatlarındaki kopukluklar, sağlıklı bilgi ve iletişim kurulamaması, hava muhalefeti dolayısıyla ilk başlarda hızlı hareket edilemedi. İyi bir planlama, organize, koordinasyon yapılamadı ve AFAD görevlilerine yeterince lojistik destek sağlanamadı. Bu da belki sağ kurtarmamız gereken insanlara geç ulaşmamıza belki de bazılarının ölmesine sebebiyet verdiği bir gerçektir.

Yardım ulaştırmada milletimiz adeta yarıştı. Bölgeye ihtiyaç fazlasını bile yığdı. Sorun, yardımların her bir insana ulaştırılmasında ortaya çıktı. Bir yere çokça giden yardım bir başka yere gitmedi. Haddinden fazla gelen yiyeceği dağıtımda organize ve koordinasyon eksikliği vardı. Yani baş tutacak bir yetkili ve sorumlu bulunamadı. Varsa da yeterli gelmedi.

İktidar ve muhalefet birlikte hareket edemedi. İktidar ayrı bir baş tuttu, muhalefet ayrı bir baş. Bundan dolayı en büyük imkan ve insan gücüne sahip belediyelerden yeterince yararlanılamadı. İktidar herkes AFAD çatısı altında iş yapacak dedi, muhalefet hayır dedi.

Belediyelerden bazısı parti gözetmeksizin ve reklam yapmaksızın elindeki imkanları seferber etti. Kimi buna ihtiyaç hissetmedi. İktidar muhalefet bir belediyenin yaptığını görmezden geldi aynı şekil de muhalefet de AFAD ve Kızılay’ı görmezden geldi. Burada sadece biz varız mesajı verilmeye çalışıldı.

Ne iktidar Burnundan kıl aldırdı ne de muhalefet. Kimse en ufak bir eleştiriye ve öneriye gelmedi.

İhtiyaca ve eksikliğe binaen söylenen her şey siyasi söylem olarak lanse edildi.

Sonuç olarak kenetlenmemiz ve birlikte hareket etmemiz gereken bir afet de dahi ayrışmayı becerebildik. Yukarıdaki bu birbirini tanımama ve hesaba katmama siyaseti sosyal medya insanında atışmaya dönüştü. Bir taraf devlet vardı, her yerdeydi derken diğer taraf devlet yoktu demeye başladı. Bu algı kavgasından en büyük yarayı da depremzede gördü. Aynı şekilde kutuplaşmanın sonucu oluşan ayrışmayı bir ileri safhaya taşımış olduk.

Burada iki tarafın da bir durum değerlendirmesi yapmasında fayda var. Tüm bu işlerin insan eşiyle olduğunu hesaba katmak gerek. İnsanın olduğu yerde aksaklık olur. Herkes bilmeli ki büyük bir coğrafyaya yayılan büyük bir afette ilk anda her şey mükemmel olmaz. Mutlaka aksamalar, plansızlık, organize ve koordinasyon eksiklikleri olur. Çünkü olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız. İktidar, aksaklıklardan kaynaklı eleştirilere göğüs gerip makul açıklama yapmalıydı, muhalefet de bunu yeterli görmeliydi.

Bundan sonra yapılacak olan, kimin safı, neresi olursa olsun, algılara teslim olmayalım. Kavgamızı, ayrışmamızı içimize atalım, milletçe tek yürek olmaya çalışalım. Karınca kararınca kimin elinden ne geliyorsa onu yapalım. Organize edenlere yardımcı olalım. Aksayan yönleri kapatmaya çalışalım.

Tüm bunları yaparken bu büyük depremde meydana gelen aksaklıkları yok kabul etmeyelim. Bunları not edelim. Bir deprem ülkesi olduğumuza göre bundan sonra böyle afetlerde bu aksaklıkları yapmamaya ve gidermeye çalışalım. AFAD’ın daha işlevsel hale gelmesi ve hızlı hareket edebilmesi için gerekli tedbirleri alalım. Mevzuat eksikliği varsa giderelim. Böyle büyük afetler için sadece AFAD’a sorumluluk vermenin risk olduğunu göz ardı etmeyelim. Ülkenin tüm kamu kurum ve kuruluşlarının böyle afetlerde görevlerinin ne olacağı, kendiliğinden nasıl hareket etmesi ve kiminle iletişime geçmesi gerektiğini B planıyla birlikte bilmesi gerekir. Ne olur, taraflar suçu karşı tarafa atacağına, herkes kendi kendini sorgulasın.

Allah bir daha böyle afetle bizi imtihan etmesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde