Ana içeriğe atla

Asrın Felaketi Üzerine (1)

Her konuda olduğumuz gibi 10 ili yerle bir eden ve asrın felaketi olarak adlandırılan, aynı yerleri 9 saat arayla vuran iki büyük deprem de bile ayrışmayı becerebildik. 

Halihazırda iki kutup ön plana çıkıyor. Bunlar kimi zaman saldıran kimi zaman da savunmaya geçen grup. Aynı iki grup kah savunmaya geçiyor kah saldırıya geçerek adeta birbirleriyle yarışıyor.

Bir büyük afet de bile kenetlenemiyor, bir araya gelemiyor, ayrışıyorsak, siyasi yönden bir ve beraber değil de herkes kendi başına buyruk hareket edebiliyorsa, merak ediyorum, bizi hangi tür bir bela ve afet bir araya getirir, nasıl birlikte hareket ederiz? 

Demek ki boşuna söylememişler. Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de o, kırk yıllık kani olur mu kani, can çıkar huy çıkmaz, aynı kazana atsalar, kaynamazlar sözleri bizler için söylenmiş olmalı.

Ben hangi taraftanım? İkisinden de değilim. Hangi taraf suçlu, hangi taraf suçsuz üzerinde durmayacağım. Niyetim suçlu aramak değil. Nazarımda iki taraf da iyi bir sınav vermedi. Olup bitenleri üçüncü bir kişi olarak anlamaya çalışıyorum. Bunu yaparken de niyetim tespit yapmaktır. Suçlu aramak, suçsuz olduğunu ispatlamak değil. 

Bu afet asrın afeti mi? Asrın felaketi mi bilmem ama büyük bir bölgeyi etkileyen ve şehirlerin üzerinden buldozer gibi geçen, derin iz ve ağır hasar bırakan bir depremdir. Asrın felaketi denmesinde bir sakınca yok. Ama bu asrın felaketini, alacağımız tedbirlerle daha hafif atlatabileceğimiz gerçeğini de göz ardı etmemek lazım.

Devlet var mıydı, yok muydu? Devlet vardı. Millet de vardı. STK'ler ve belediyeler de vardı. Tüm millet topyekûn oradaydı.

Arama ve kurtarmada geç mi hareket edildi? Bu gecikmenin sebepleri neler olabilir? Yardım ulaştırmada plansızlık var mıydı? İktidar ve muhalefet birlikte hareket edebilmiş midir?

Depremin ardından hareket edildiyse de yeterli bilgiye ulaşılamadığından, deprem bölgesi ile sağlıklı iletişim kurulamadığından, AFAD bölgedeki ağır hasarlara paralel intikal edemedi. Yani aksama oldu. İlk iki günün ardından devlet elindeki imkanlar çerçevesinde her yerdeydi. Bu durum sadece benim izlenimim değil, bu durumu Sayın Cumhurbaşkanı açıkladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ikinci gün yaptığı açıklamada AFAD ekibinde yeniden planlama yapıp ağır hasarın fazla olduğu Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman'a daha fazla AFAD görevlisinin intikal ettirildiğini söyledi. Yine bir AFAD sorumlusu bir televizyona bağlanarak "Şanlıurfa'da (Diyarbakır da demiş olabilir) yıkımın fazla olduğu bilgisi çerçevesinde bu ile geldiklerini, ardından Adıyaman'da yıkımın fazla olduğunu öğrendikten sonra Adıyaman'a geçtiklerini ifade etti.

Devletin bir bölgeyi önceleyip diğerini ihmal ettiğini düşünmüyorum.

Geç intikal ve müdahalede, bastıran kıştan mütevellit hava şartlarının da etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü birçok ilden hava muhalefeti dolayısıyla uçak kaldırılamamıştır. Aynı şekilde karlanma ve buzlanma dolayısıyla çoğu işlek karayolları bile zaman zaman kapandı. Buna bazı havaalanlarının hasar görmesi, otoban ve yolların deprem dolayısıyla ağır hasar görmesini de eklemek lazım. Yine 10 ilin devlet yetkilileri depremden birinci derece etkilenen depremzede oldukları için Ankara’ya sağlıklı bilgi verememiştir. Bir diğer husus ulaşılması gereken adet bölgesi çok büyük bir alan olduğu için eldeki insan kaynağı yeterli gelmemiştir. Tüm aksaklıkların bunlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Buradan hareketle istemeyerek deprem bölgelerine geç intikal edildi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde