Ana içeriğe atla

Hırsızlık

Kendisine ait olmayan bir şeyi sahibinin haberi olmadan almaya hırsızlık, bu işi yapana da hırsız diyoruz. Hırsız yakalandığı takdirde yargılanıp cezalandırılır. Siciline de hırsız damgası vurulur.

Hoş karşılanmasa da cezalar çok caydırıcı olmadığı için hırsızlık bu ülkede çok yaygındır. Kimi ihtiyacı olduğundan hırsızlık yaparken kimi de bu işi gelir kapısı ve meslek olarak yapıyor.

Yüz kızartıcı bir suç olduğundan ne toplum tasvip eder ne ahlak ne örf ne de yasa. Hırsız suçunu çekip çıksa dahi kendisine kolay kolay iş verilmez. Kimse de kendisiyle doğru dürüst iletişim kurmaz. Arkadaş ve dost olarak eve alınmaz. Kolay kolay bir şey emanet edilmez. 

Kısaca anlatmaya çalıştığım gibi hırsıza bakışımız olumlu değil ve dışlarız. Peki hırsızlık sadece bundan mı ibaret? Başka hırsızlık çeşitlerine de bu derece tepki gösteriyor muyuz?

Mesela, paranın değerinin pul olmasına veya pul edilmesine de hırsızlık denebilir mi? Eğer hırsızlık ise bu durumda hırsız veya hırsızlar kim olur? 

Enflasyon rakamlarıyla oynayıp az göstermeye de hırsızlık denebilir mi? Eğer hırsızlık ise bu durumda hırsız veya hırsızlar kimler olur? 

Bir esnafın bir kilo istenen bir ürünü  terazide düşük tartıp buyurun bir kilo demesine hırsızlık denebilir mi? Bu durumda hırsız kim olur?

Enflasyonlu hayatta TL cinsinden alınan borcu bir yıl sonra aynı rakam olarak vermek hırsızlığa girer mi? Çünkü bir yıl öncesinin yüz lirasının alım gücü ile bir yıl sonrasının yüz lirasının alım gücü aynı değildir. Eğer bu hırsızlık ise bu durumda borçlunun borcunu öderken paranın değerini gözetmesi gerekir. 

Örnekleri çoğaltabilirim ama bu kadarı kâfi. İlk başta değindiğim hırsızlık hepimizin nazır da hırsızlık ve suçtur. Aynı şekilde esnafın terazi ile oynayıp ürünü düşük kilo vermesi de hırsızlık ve suçtur. Diğer verdiğim örnekler hırsızlık olarak görülürse, bu suç değil, faillerine de hırsız denmiyor. Yargılanıp ceza almıyor.

Hırsızlığın hiçbir türünü kimseye tavsiye etmem. Herkes emeğinin karşılığını yesin. Allah herkese helalinden kazanç versin. Yok, ben hırsızlık yapacağım derseniz, bir ev veya işyerine girerek yapılan hırsızlığı ve esnafın eksik tartması haricindekileri öneririm. Çünkü ne cezası var ne ayıplayanı ne de suçtur. Hiç bedel ödemiyorsunuz. Bu ülkede göğsünüzü gere gere dolaşabilirsiniz.

Bu işlerde tecrübem yok, anlamam diyorsanız, tam yerine geldiniz. Zira bu ülkede bu işlerin piri çoktur. Hangisine giderseniz, bu işi çabuk öğrenirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde