Ana içeriğe atla

Hiç mi Sorumlu Çıkmaz?

2000 öncesi Adıyaman Kahta'da göre yaparken cuma gün öğleden sonra 11.sınıfa iki saatlik hitabet dersim vardı. Konumuz cennet, cehennem, ölüm, ahiret konusu idi. Derse geçmeden önce sınav tarihi için öğrencilerin görüşünü aldım. Önümüzdeki hafta mı yapalım yoksa bir sonraki hafta mı oylaması yaptım. Bir kişi hariç sınıfın hepsi iki hafta sonrası yapalım diye parmak kaldırdı. Önümüzdeki hafta yapalım diyen öğrenci, üniversiteye hazırlanan, hedefi olan, derse katılan bir öğrenci idi. O da "Hocam, benim için fark etmez. Arkadaşların dediği olsun dedi. 

Sınav tarihini belirledikten sonra cennet ve cehennem tasvirleriyle ilgili tahtaya birkaç ayet meali yazdım. Öğrencilerden açıklamasını istedim. Niyetim konuşurken hitabetlerini geliştirmekti. Sürekli derse katılan öğrencim parmak kaldırarak ayetleri güzelce açıkladı.

Ertesi gün çarşıya çıkmıştım ki bir intihar haberiyle sarsıldım. Vefat eden de bir gün öncesinde ahiret hayatıyla ilgili derste konuşan öğrencimden başkası değildi. Yaşadığı bir depresyon hayatına mal olmuştu.

Bu öğrencimin ölümü ve ölüm şekli beni derinden etkiledi. Uzun süre etkisinde kaldım. Ölümünde etkim olabilir mi diye kendi kendimi sorguladım. Çünkü bir gün öncesinde ahiret hayatıyla ilgili ayetler yazmış, sınıfta açıklamasını istemiştim.

*

Bir yıl öncesinde bir öğretmen adayı tercih yapabileceği il ve ilçeleri işaretlemiş, görüşümü sordu. Şurayı, burayı, bu ili, şu ilçeyi yazabilirsin. Gaziantep Nurdağı ilçesi küçük bir ilçe. Buraya da yakın. Yol üzerinde. Burayı çoğu kimse tercih etmeyebilir. Tercih edersen şansın yüksek. Deprem riski var ama Türkiye'nin çoğu yeri zaten deprem bölgesi demiştim.

Öğretmen Nurdağı'na atandı. Bir yıldır da görev yapıyor. 

Sabah uyandığımda Kahramanmaraş merkezli depremi duyar duymaz, eyvah dedim. 10 ili etkileyen ve adeta yıkıp geçen depreme üzülürken Nurdağı'nda yaşayan kızımızdan da haber aldık. Beş katlı binanın üçüncü katında oturuyormuş. Depremle beraber binanın ilk iki katı çökmüş, oturdukları daire de yıkılmaya başlamış, kapı da açılmayınca, yıkılan yerden aşağıya kendilerini atarak karı koca hafif sıyrıklarla kendilerini aşağıya atmışlar. 

Buz gibi havada ayaklarında ayakkabı dahi olmadan kendileri Nurdağı'ndan, babası Konya'dan, Kayseri'de buluşmak suretiyle bir günden fazla bir yolculuk sonucunda Konya'ya gelebildiler. 

Deprem bölgesini terk etmiş olmasına rağmen milyonlarca depremzede gibi depremi hakkal yakin yaşayan kızımız hala yaşadığı depremin etkisinden kurtulabilmiş değil.

Kızımız ölüm kalım savaşı verirken beni bir düşüncedir aldı. Kıza ben yazdırmıştım burayı. Yazdırmasaydım, bir başka yere atanacak, belki de o çalıştığı yerde depreme yakalanmayacaktı diye kendi kendimi sorgulamaya başladım.

Birkaç gün sonra geçmiş olsun demek için bir çay içimi kadar uğradım. Tercih yaptırırken fay hattı geçiyor demiştin dedi.

Tüm depremzedelerin yaşadıkları bu süreci çabuk atlatmaları en büyük dileğim. Ölenler için Allah rahmet eylesin demekten başka yapabileceğimiz bir şey maalesef yok.

*

Birinin intiharından, diğerinin depreme yakalanmasından kendime pay çıkardığım iki anekdotuma yer verdim. Her ikisini de başkasıyla paylaştığımda senin burada ne suçun var, çok ince düşünüyorsun geri dönüşü aldım. Bir dahlim yoksa da kendime bu şekil pay çıkardım.

Gelelim günümüze. Bir deprem oluyor. 11 ilimiz etkileniyor. Halihazırda 44 binin üzerinde vefat, 100 binin üzerinde yaralımız, yıkılan ve ağır hasarlı binlerce evimiz var. Enkaza gömdüğümüz maddiyat, yaraları sarma ve şehirleri yeniden imar adına gidecek maliyeti söylemeye gerek yok.

İsterdim ki bu doğal afetin ardından, yok olan mal can ve mal kaybı sonrasında;

İşini tam yapmadığından dolayı

Binayı çürük yaptığından dolayı

Uygun zemine bina yapmadığından dolayı

Fay hattının üzerine bina yapıldığından dolayı

Yapı ve denetim işini savsakladığından dolayı

Binanın kolonunu kestiğinden dolayı

Zemini gevşek bölgeleri imara açtığından dolayı

Oturma ve iskan ruhsatı verdiğinden dolayı

Bir binanın zemin etüdünden, binanın yapımından teslimine kadar inşaatın her aşamasında imzası bulunduğundan dolayı

Sorumlu makamda olmasına rağmen geçmişten günümüze deprem oldu, olacak söylemlerine kulak tıkamasından dolayı

Geçmişten günümüze bir depremde mal ve can kaybını önleme adına kalıcı tedbirler almamasından dolayı

Geçmişten günümüze imar aflarına ön ayak olduğundan, bunlara parmak kaldırdığından dolayı

Geçmiş depremlerde yaptığı binaları yıkılıp onlarca insanın ölümüne sebebiyet verdiği için yeterince ceza almasını sağlamadığından dolayı

Rant peşinde koştuğundan dolayı

Kaçak yapılaşmaya, usulsüz kat artırımına göz yumduğundan dolayı vs.

Bu konuda ben sorumluyum, şu bölgede benim payım var, şu bina benim eserim, şu kimselerin ölümüne ben sebep oldum, yapmam gerekirken yapmadıklarımdan dolayı devleti ve milleti milyarlarca zarara uğrattım vs deyip bir istifa eden çıkmaz mı? Cezam neyse çekmeye hazırım diyen olmaz mı? Adli mercilere giderek beni tutuklayıp yargılayın, cezama razıyım diyen çıkmaz mı? Görevini usulüne uygun yapmadığından dolayı bir tane görevinden el çektirilen olmaz mı? Benim bu yıkımın şu aşamasında bu payım var, bundan dolayı vicdan azabı çekiyorum denmez mi? Gerçekten niye bir Allah'ın kulu çıkıp sorumlu benim demez? Niçin sorumlu şu denmez? İnan şaşırıyorum.

Bunca yıkım ve ölüme rağmen hala bir Allah'ın kulu ortaya çıkıp sorumluluğu üstlenmeyecekse, bir istifayı dahi düşünüp yerine getiremiyorsa, anlattığım iki anekdotta hareketle, olmayacak sorumluluğu ben bari alayım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde