Özgürlük,
kişinin doğuştan gelen haklarındandır. Aynı şekilde düşünce, kanaat ve ifade
özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü temel özgürlükler
arasında yer alır. Kişilerin düşündüğünü ifade edebilme özgürlüğü Anayasının
26.maddesinin 1.fıkrasında şöyle düzenlenmiştir: "Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar.
Anayasa
özgürlüğü bu şekil açıklarken İslam dini de "Dinde zorlama yoktur",
"İnanır veya inanmaz" demek suretiyle inanıp inanmama da yapıp
yapmamada kişileri özgür bırakır.
Bu
demektir ki fikri ve zikri ne olursa olsun kişiler fikirlerini yazı veya sözlü
olarak ifade edebilme hürriyetine sahiptirler.
Anayasa
ve din özgürlüğe böyle bakarken bu özgürlüğün sınırı yok mu? Kişilerin
özgürlüğü başkasının özgürlüğünü tehlikeye sokuncaya kadardır. Fikir ve
düşünceyi yayarken baskı, cebir, şiddet, korku ve yıldırma yapılamaz.
Farklı fikir ve düşüncelerini değişik yollarla yayan kişilere karşı
mücadele saygı çerçevesinde yürütülmesi esastır. Bunun yolu da reddiye
geleneğidir. Reddiye ise "Bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için
yazılan yazılara" denir. İslam tarihinde aykırı düşüncelerini izhar etmekten
dolayı bedelini canıyla ödeyen kötü örnekler olsa da farklı düşünceleri ifade
edenlerin görüşlerini çürütmek için bu konuda yazılmış eserler de dikkat
çekmektedir. Bunların en meşhuru da Gazali'nin yazdığı "Tehâfütü’l-felâsife" (Filozofların
Tutarsızlığı) adlı eserine İbni Rüşd'ün "Tehâfütü
Tehâfüti’l-felâsife" ismiyle yazdığı reddiyedir.
Reddiyesinde
Gazali,
“Bir
fikre karşı çıkmadan önce o fikri iyi anlamak gerektiğini özetler. Ayrıca,
Felsefenin
fizik, kimya, matematik, astronomi gibi dallarının sorunlu olmadığını kitabında
işler.
Filozofların
metafizik için de aynı mantığı işletmediğini belirtir ve bu dalı eleştirir.
Eser
İbni Sina’nın fikirlerini reddeden yirmi bölümden oluşur. 17 bölümünde İbni Sina
ve ardından gidenlerin yanıldıkları noktaları eleştirir ve onları küfürle itham
eder. Diğer üç bölümünde ise fikirlerinin tamamen İslâm dışı olduğunu söyler.
Gazali’nin
bu reddiyesine İbni Rüşd eserinde hem aklın bilgi için yetersizliğini
söylüyorsun hem mantığa başvuruyorsun" diyerek karşı çıkar.
Gazali ile
İbni Rüşd arasındaki bu tartışma hala günümüzde ilmi kutuplaşma olarak devam etmektedir.”
(Wikipedia)
Hasılı İslam
tarihinde böyle reddiye gibi bir gelenek varken farklı düşünce sahiplerine karşı
bu güzel geleneği devam ettirmemiz gerekirken dün bir mahkeme kararı sosyal medyaya
düştü. Aykırı İslami görüşleriyle nam salmış bir yazarın yazdığı mealin, sakıncalı
unsurlar içerdiğinden dolayı kitabın toplatılması ve imha edilmesi gerektiğine dair
Diyanet İşleri Başkanlığının şikayeti üzerine mahkeme kitabın toplatılmasına karar
vermiş. Aynı şekilde bir başka yazara ait meal de yasaklanmış. Sırada da bazı meşhur
meal kerimin yasaklanması varmış.
Bu haberleri
okuyunca doğrusu şaşırdım. Diyanet’in şikayetçi olması da ayrı bir garabet. Halbuki
Diyanet ilgili kitapların topları yolunu izlemekten ziyade kurumunda o kadar yetişmiş
görevlisi var. Matbaası da var. Kurum bünyesinde bir komisyon oluşturmak suretiyle
sakıncalı gördüğü eserlere dair bir reddiye yazmalarını isteyebilir, bunu da matbaasında
basarak okuyucuyla buluşturabilirdi. Bu yol ile hem vatandaşı bilgilendirirseniz
hem de geçmiş reddiye geleneğini devam ettirmiş olurdu. Gördüğüm kadarıyla Diyanet,
İşin kolayına kaçmış, kitapları yasaklatma yoluna gitmiş. Bence iyi de yapmamış.
Yasakçı zihniyet unutmasın ki fikirle mücadelenin yolu yasaklatma değildir. Ki yasakların
cezbedici bir yönü vardır. Şu ta da bu şekilde bu kitaplar okunmak için arayış içine
girilecektir. Bu da kaş yapayım derken göz çıkarmak ya da pirince giderken evdeki
bulgurdan olmak anlamına gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder