Ana içeriğe atla

Ne Zaman Öğreneceğiz?

Depremlerle imtihanı ne zaman tam puan alarak sınıfı geçip sınıf atlayabileceğiz?

Depremle yaşamayı ne zaman öğrenebileceğiz?

Evlerimizi fayın geçmediği, ovanın olmadığı, sağlam zemine, malzemeden çalmadan sağlam bir şekilde yapıp, evimiz yıkılmadan oturma rahatlığına ne zaman kavuşacağız?

Yaptığımız evlerin muhtemel depremlere karşı dayanıklı olup olmadığını ne zaman ciddi bir şekilde denetleyeceğiz?

Ne zaman kaçak ev yapmadan, usulüne uygun evler yapabileceğiz?

İmar barışı denen ucube imar afları bu ülkede ne zaman sona erecek?

Ne zaman tüm işlerimizi düzgün yapmayı öğreneceğiz?

Günübirlik yaşamaktan, plansızlıktan, kural tanımazlıktan, ölüme meydan okuyan cehaletimizden ne zaman vazgeçip her işimizi bilimsel yapacağız?

Usulüne uygun yapmadıklarımızdan dolayı ne zaman müteselsilen hesap verip hesap soracağız?

Gözümüzdeki bu gözyaşına ne zaman son vereceğiz? Analarımız ağlamaktan ne zaman vazgeçecek, onların gözyaşları ne zaman dinecek?

Tabiat kanunları dediğimiz sünnetullaha uygun hareket etmeyi ne zaman öğreneceğiz? 

Başımıza gelen her şeyi kader kabul etmekten ne zaman vazgeçeceğiz? Kader denilen şeyin bir ölçü, bu ölçüye göre hareket etmemiz gerektiğini, bu ölçüye uygun hareket etmediğimizde meydana gelen kaderin kendi yapıp ettiklerimizin bir sonucu olduğunu ne zaman kabulleneceğiz? 

Yapıp ettiğimiz usulsüzlükleri görmezden gelmekten ve kılıfına uydurmaktan ne zaman vazgeçeceğiz?

Koyduğu kuralları harfiyen uygulamak, denetlemek ve gereğini yapmakla yükümlü, vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuz bizden olan yöneticilerimiz ihmal ve öteleme hastalığından ne zaman vazgeçip kendilerine dair bir özeleştiri yapacaklar? Ne zaman hesap verecekler? Ne zaman bir istifayı düşünecekler?

Yapanın yanına kar kalır fiili uygulamasını ne zaman ters yüz edeceğiz?

Bu ülkede bir olumsuzluk olduğunda sorumlu benim, sorumlu sensin demeye ne zaman başlayacağız? Kendimize hiç toz kondurmadan günah keçisi aramaktan ne zaman vazgeçeceğiz?

Bu ülkede insanca yaşama hakkımız olduğunu ne zaman öğrenip uygulamaya geçireceğiz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde