Ana içeriğe atla

Yardım ve Bağışlar

Yardım ve bağış, ihtiyaçları gidermede hayırda yarışmak içindir. 

Adından da anlaşılacağı üzere gönüllülük esasına dayanır. Herkesin yardım yapması beklenir ise de yardım yapana niye yaptın, yapmayana niye yapmadın denmez. Niye fazla yaptın, niye az yapmadın denmediği gibi. Ayrıca kara listeye alınmaz. Bundan dolayı kimseye gönül konmaz. Verenden de Allah razı olsun, vermeyenden de denir.

Yapılan yardım küçümsenmez. Az olsun, çok olsun, bazı bağışların anlamlı bağış olduğu unutulmamalı. Ben de varım bunda, sizinle beraberim, çorbada benim de tuzum olsun demektir. Ayrıca sempatizanı ve destekçilerine siz de katılın demektir.

Yine unutulmamalı ki toplanan yardım ve bağışlar güven esasına göre yapılır. Güvene dair şüpheler varsa, bunu gidermek de yardım toplayan ya da yardıma öncülük edenlere düşer.

Yardımın gizli yapılması esas olmakla beraber teşvik amaçlı alenen de yapılabilir. Ayrıca şova döndürülmez.

Yapılan yardımın karşılıksız olması esastır. Ayrıca karşılık beklenmez, ayrıcalık tanınmaz. Yapılan yardım için beklentiye de girilmez. Karşılığı Allah'tan beklenir. 

Bağışlar, vergiden düşülmez. Ayrıca ihale vb. yollarla bağışı çıkarma niyet ve amacı güdülmez. Yani bir koyup beş alınmaz. Bir cepten diğer cebe konmaz. 

Milli dayanışma ve yardımlaşmada tek yürek olunması isteniyorsa, kimseyi ve hiçbir zümreyi dışarıda bırakmadan tüm bileşenlerin kampanyada yer alması gözetilir. Bu da yardım toplayanlara düşer.

Usulüne uygun, şartlarını yerine getirerek aynı amaca yönelik başka yardım toplayanlar olursa, bundan dolayı onlar dışlanıp tu kaka yapılmaz, haklarında ileri geri konuşulmaz, linç etmeleri için toplumun önüne atılmaz. Çünkü en ufak bir şüphe yardımları bıçak gibi keser. Toplanan yardımın yerli yerinde kullanılıp kullanılmadığına dair şüpheler varsa, ilgililerinin denetlemesi için yönlendirilir. Ayrışmayı değil, birleştiriciliği ön planda tutmak lazım.

Bağış ve yardımlarda en takdire şayan bağışlar, adı sanı belli olmadan, kendini ortaya çıkarmadan yapılan yardımlardır. Kumbarasındaki biriken parasını gönderen çocuk tüm sermayesini vermiştir. Bu çocuğun yaptığı bağış, milyarlar kazanan bir holdingin milyonundan daha değerli ve anlamlıdır.

Devletin kurumunun verdiği bağış, bağış olmaz. Çünkü bu, zaten devletin parasıdır. Bu, parayı bir kasadan öbür kasaya aktarmak demektir.

Kurum yöneticilerinin kendi öz kazançlarından yaptıkları yardım bağıştır.

Yardım ve bağışlar yerinde kullanılmak üzere kendisine tevdi edilenlerin, bu parayı kuruşu kuruşuna yerli yerinde kullanma gibi bir sorumlulukları vardır. Bu para amme malıdır. Amme malı ise sahibi olmayan yetim malı gibidir. Emanet har vurup harman savrulmadan yerine harcanmalıdır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik adına gelir gider tablosu kamuoyuna açıklanmalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde