Ana içeriğe atla

Diş Tedavisi Sağlık Değil mi?

Sosyal güvencesi olan insanımız, hastalandığı zaman kamu ve devlet hastanelerine giderek ücret ödemeden muayene olur, tahlil ve tetkik yaptırır, tedavisi için hastanede yatması gerekiyorsa yatar. Tüm masraflar SGK tarafından karşılanıyor.

Vatandaş çıkan farkı ödemek suretiyle özel hastaneye de gidip tedavi olabiliyor.

Bunun dışında tıp fakültelerindeki hocalara özel muayene ücretini ödeyerek de muayene olabiliyor.

Ayakta tedavi olmak için yazılan reçeteyi eczaneye giderek ilacın yüzde 20'sini ve hasta katılım payını ödüyor, evinde tedavisine devam ediyor.

Son aylarda hastanelerde randevu almak biraz zorlaşsa da er veya geç randevu alınabiliyor. 

Çok acil hastalar kamu ya da özel hastanelere giderek randevusu muayene ve tedavi olabiliyor. 

Dişte durum nasıl? İlk muayeneyi her vatandaş rahat bir şekilde olabiliyor. Röntgen çektirebiliyor. Hangi dişine ne tür tedavi uygulanması gerektiğini öğrenebiliyorsun. Çekilmesi gereken dişin varsa, bunu da halledebiliyorsun. Diş yaptırma, implant, diş etleri tedavisi, dolgu ve kanal tedavisi, kaplama, diş temizliği vb. tedavi için İnternet üzerinden ilgili bölümlerden randevu almaya yönlendiriliyorsun.

Randevu almak için ilgili bölümlere girdiğin zaman bölümde ne kadar klinik varsa dolu. Varsın bir yıl sonrası olsun, beklerim diyorsun, nafile. Dolu olduğu için randevu vermiyor. 

Baktın olmayacak, soluğu özel dişçide alıyorsun. Özel dişçide her yaptıracağın tedavi ücretli. Devlet hiçbir kuruşunu karşılamıyor. Dişinin durumuna göre ödeyeceğin miktar da az buz bir para değil. Üstelik EURO'ya göre belirleniyor fiyatlar. Her vatandaşın bu masrafın altından kalkabilmesi mümkün değil. 

Devletin ne yapıp ne edip bu diş tedavisine bir çözüm bulması gerekiyor. Çünkü diş de tıpkı beden gibi bir sağlıktır. Devlet poliklinik, aile hekimliği, devlet, kamu, tıp, şehir, numune adı altında alternatif hastanelerle ayakta ve yataklı tedavi hizmeti veriyorsa, diş tedavisine de alternatifler üretmelidir. Tamam, diş tedavisi pahalı bir alandır. Devlet tüm masrafların altından kalkamayabilir. Bunun için diş tedavisine gelen vatandaştan bir kısmını karşılamasını isteyebilir.

Masrafın bir kısmını hastaya yansıtmadan önce devletin yapması gerekenler var. Bir defa mevcut diş hekimlikleri, ağız ve diş merkezleri yeterli değil. Mevcutlar durmadan çalışmasına rağmen müracaat eden hastalara randevu bile veremiyor.

Devlet ne yapıp ne edip hastane çeşitliliği gibi ağız ve diş merkezlerinin sayısını artırmakla işe başlamalı.

Bugün piyasada mezun diş hekimi bolluğu var. Bu mezunlar buralarda - tecrübeli ve acemi olacak şekilde-istihdam edilmeli.

Vatandaş istediği yerden rahatça randevu olup tedavi olabilmeli. Çıkan masrafın belli bir yüzdesi tedavi olan hastadan alınmalı.

Bir diş tedavisi bir diş merkezinde yapılamayacaksa veya üç aydan önce randevu verilemiyorsa, bu hastaya özel dişçide dişini yaptırma yolu açılmalı. Hasta, görüştüğü özel dişçiye tedavisini olmalı, dişçi hastadan farkı almalı, geriye kalanı SGK’den almak üzere fatura kesmeli...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde