Ana içeriğe atla

Promosyon Maceramız

Kurumlar 2, 3, 4 yıllığına maaş anlaşması yapmak için bankaların kapısını çalar. Kimi teklif verir kimi de açık ihale yapar. Teklif mektubunda veya ihalede hangi banka en yüksek promosyonu vermişse kurum yetkilileri o bankayla anlaşma yoluna gider. Ödenecek promosyon ya taksitle ya da defaten ödenir.

Bu durum yıllardır kendi seyrinde devam eder, pek gündeme gelmezdi. Nakil gelen personelden bazılarının ilk sorduğu, promosyonu ne zaman aldınız sorusu sorulurdu. Kimi talep eder kimi etmezdi. Promosyon ücretleri de pek yüksek değildi.

2021 yılından beri bir promosyondur gidiyor. Haberlere konu oluyor, gazeteler bundan bahsediyor, kurum çalışanları hangi kurum ne kadar almış araştırması yapıyor. Çünkü bankalar müşteri kapmak amacıyla daha önce vermedikleri meblağları vermek suretiyle bu işin ucunu kaçırdı. Kurum çalışanlarının iştahını kabarttı. Çünkü imza atılan meblağ eskiden olduğu gibi bir harçlık mesabesinde değil. Adeta promosyon bir gelir kapısı gibi görülmeye başlandı.

İmza atılan promosyon rakamlarını duyanlar harekete geçerek daha önce yapılan anlaşmalarının hak kaybı getirdiğini, ilgili bankanın güncelleme yapması gerektiğini önce dile getirdi, sonra bankalarının kapısını çaldı. İlgili sendikalar da buna öncülük yaptı. Bankalar güncelleme yaptı ise de uçuşan rakamlara göre verilen tatmin etmedi. Bunun üzerine tüm kurum birlikte hareket etme kararı aldı. Daha önce anlaşma yapanlar sözleşmelerini feshedecek. Bundan kaynaklanan zararı tazmin edecek. Daha fazla personel ile yeni anlaşmaya çıkılacaktı. Telaffuz edilen rakamları el altından ve fısıltı gazetesinden duyan önceki sözleşmeyi iptal etti. Çünkü bir konup belki de beş katı alınacaktı. Emsaller de bunu gösteriyordu. Ne kadar çok personel o kadar çok para idi.

Günü gelince ihaleye çıkıldı. En yüksek teklif veren bankanın telaffuz ettiği rakam önceki anlaşmaların bir katı olunca bundan memnun kalınmadı. İhale iptal edildi. İkinci ihalede daha önce en yüksek teklifi veren banka önceki verdiğinden daha düşük teklif verdi. Yani evdeki hesap çarşıya uymadı. İlave para görülmediği gibi önceki sözleşmede imza atılan paranın da altında kaldı rakam. Yani pirinç hesabı yapanlar evdeki bulgurdan oldu.

Hasılı yüksek promosyon beklentisi fare doğurdu. Promosyondan çoğu kimse gibi pay alamayanların moralleri bozuk. Yükselen sesler yine gazetelere yansıyor. Bankalar kendileriyle dalga geçiyordu. Hak kayıpları mutlaka karşılanmalıydı. En üst perdeden bakanlıklar buna müdahale etmeliydi. Hasılı kurumların promosyon beklentisi ve mücadelesi devam ediyor.

Her gün gazetelerde birkaç kuruma dair şu kurum şu bankayla şu rakama anlaştı, bu kurum daha önceki anlaşmayı iptal etti, bu kurum verilen rakam beklentilerin altında kaldığı için ihaleyi erteledi gibi yazıları okumaya devam ediyoruz ve bu haberler gerçekten kabak tadı verdi. Niye kurum ve banka arasında kalması gereken bir anlaşma tüm Türkiye’ye duyuruluyor? Gören de kurum personeli akşam sabah promosyon alıyor algısına sahip oluyor.

Hasılı kurumlar bu promosyon sürecini iyi yönetemedi. Ağızlarına ve yüzlerine bulaştırdı. Gücüne kuvvetine bakmadan bankalardan daha fazla pay almaya kalktı. Keşke kurum müdürleri bu işe kalkışmadan önce kiminle dans ettiklerine bir baksalar iyi olurdu. Türkiye de akşam sabah promosyon haberlerini okumak zorunda kalmazdı.

İşin garibi yüksek promosyon beklentisine girenlerin önemli bir kısmı promosyon caiz mi, değil mi tartışması yapıyor. Kahir ekseriyeti de caiz olmadığı yönünde görüş bildiriyor. Durum bu iken bu promosyon iştahını anlamak, doğal seyrinde giden akışı zorlamak neyin nesi, inanın anlamış değilim.

Promosyon meselesi bir gelir bir rant kapısına dönüştüğüne göre bu konuda bir öneride bulunarak yazımı sonlandıracağım. Promosyon anlaşmalarını il, ilçe veya bunlara bağlı kurumlar yapacağına tüm kurumların ilgili bakanlıkları bankalarla promosyon anlaşması yapsın. Rakam daha yüksek olacaktır. Bu yolla anlaşma yapıldığı takdirde bir defadan başka haberlere konu olmaz. Bu şekil yapılırsa nakil giden, nakil gelen, yeni göreve başlayan personel de mağdur olmamış olur. Herkes bulunduğu yerde promosyonunu alır, gittiği yerde bir beklenti içerisine girmez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde