Ana içeriğe atla

Çarpmasın diye Olmalı

Girişte bu ayın gelen elektrik faturalarını gördüm. İsmimin yazılı olduğu ihbarnameyi aldım. Toplamı bulmak için önce kağıdın en sonuna baktım. 2021 ve 2022 yıllarına ait günlük tüketim bilgileri gözüme çarptı. Ortalara baktım. Faturaya ait detay bilgileri vardı. Çoğunun da karşısı boştu. Sonunda bir 200,10 TL gördüm. Tamam borcum bu kadar dedim.

Akşamında e posta yoluyla elektrik fatura uyarısı geldi. Açtım. 221,50 TL yazıyordu. Sabahtan akşama ne ara değişti bu fatura bedeli dedim. Verdim kendimi uykuya. Tabi uyu uyuyabilirsen. Sağa, sola derken uyumuşum.

Sabah başağrısıyla uyandım. Bu başarısı da niye denedim. Fatura bedelinin etkisi olsa gerek dedim. 

Mutfağa geçince, dünkü getirdiğim faturaya bir daha göz attım bir daha bir daha. Aşağı yukarı derken her miktarı küsuratıyla beraber gördüm ama e posta yoluyla gelen meblağı bir türlü göremedim. Hatta tüketici bilgileri başlığını bile gördüm. Herhalde gelen meblağ elektrik gibi çarpmasın diye güvenlik amaçlı her türlü tedbiri alarak toplam yekünü gizlemiş olmalılar dedim. Öyle ya adı üzerinde elektrik şirketi. Bunların dağıttığı elektrik de çarpar, toplam yekünü de. Bu arada buradaki tüketici ben oluyorum. Tüket tüket nereye kadar. Adımı çıkarmışlar tüketiciye. Müşteri bilgileri deseler, adamlar beni müşteri görüyorlar diyecektim. Aslında abone bilgileri deseler, fena olmazdı bence. Nasılsa aylık aboneyim abone.

Derken efendim, tüketici bilgilerinin üstünde yuvarlak içine alınmış, "Ödenecek tutar", "son ödeme tarihi" ve "günlük fatura ortalama" miktarını büyükçe yazılmış bir şekilde nihayet nice mücadelenin ardından görebildim. Üstelik bana lazım olan ödenecek tutar kısmını öyle büyükçe yuvarlak içine almışlar ki bakınıp durma. Kör müsün. Aha işte. Görsün o gözlerin dercesine idi.

Sizde olmasa da bende oluyor böyle şeyler zaman zaman. Gözünün önündekini göremiyorsun. Görmek için acele ettikçe bakar kör oluyor insan. Faturanın toplam tutarı da böyle bir şeydi benim için. Bazen insan görmemesi gereken küçük ayrıntıyı görüyor ama görmesi gereken aradığını bulamıyor. Bu, ilk değildi benim için. 

Bilgisayarların ilk yaygınlaşmaya başladığı zaman okulun bilgisayar laboratuvarına giderek bir Word sayfası açar, tek parmak klavyemi geliştirmeye çalışırdım. Yazdım yazdım. Bir artı işareti koymam gerekti. Klavyeyi baştan sona kaç defa tek tek süzerek aradım taradım. Bir artı işaretini bulamadım. Gizlenmişti bir yere. Artık nereye gizledilerse. Sonunda laboratuvarda olanlardan yardım istedim. Arkadaşlar, bu klavyede artı yok mu? Varsa nerede dedim. Sağ olsun, biri yanıma kadar gelip göstermişti. Artıyı büyükçe görünce utandım. Yahu hocam artıyı gizlemedikleri gibi kocaman koymuşlar. Bu büyüklükte bir işaret nasıl görünmez demiştim.

Hasılı kocaman yuvarlak içine alınmış ödenecek tutar gibi artı için de büyükçe bir yer ayrılmış klavyede.

Bunların her biri bir tecrübe benim için. Klavyede arının yerini hiç aramıyorum. Bundan sonra faturaya bakarken de nereye bakacağımı çok iyi biliyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde