18 Şubat 2023 Cumartesi

Koltuğun Yakışanı

Türkiye depremle beraber Afetlere Müdahale Genel Müdürünü, Karabük Üniversitesi Mimarlık Fakültesine atanan dekanı konuşuyor. Konuşulma sebepleri de hem genel müdürlüğe hem de dekanlığa getirilen kişilerin ilahiyatçı kimliği.

Bu konuyu ele almadan önce bir arkadaşın başından geçen bir anekdota yer vereceğim.

Bu arkadaşı, zamanın behrinde bir ilin öğretmenevi müdürlüğüne teklif ettiler. Eğitim ve öğretime bakan vali yardımcısı bunu reddeder. Gerekçesi de "Bir camiye nasıl ki müzik öğretmeni atamak uygun değilse, öğretmenevi müdürlüğüne de ilahiyatçı atamak uygun olmaz" demiş.

Yapılan ikili görüşmelerin ardından bu ilahiyatçı arkadaş öğretmenevine müdür oldu. 

Yakışık almaz diyen vali yardımcısı bu sözünden dolayı pişmanlık duymuş mudur, bir hakkı teslim etmiş midir bilmiyorum. Ama bu arkadaş, geceyi gündüze katarak, evine gitmeyip işletmede sabahlayarak zarar eden bu işletmeyi kara geçirdiği gibi ayrılırken de iyi bir bütçe bıraktı. Bir başka oteli satın alarak öğretmenevine kazandırdı. Hamal gibi çalıştı. Binanın boyasını iş elbisesini giyerek kendisi arkadaşlarıyla boyadı. Birçok şeyi engellediğini biliyorum.

İlahiyatçı olarak ben de hiç aklımda yokken memlekete gelmek amacıyla müdürlük sınavına girerek ilin en yüksek puanını almıştım. Yıllardır öğretmen olarak tayin isteyip de gelemediğim memleketime müdürlük yoluyla gelmiştim.

Müdürlük tercih aşamasında, bir siyasi ile bir vesileyle oturma esnasında benim müdürlük müracaatım konusu açıldı. O kişi bana, her şey çok iyi, şartların tutuyor, tek dezavantajın ilahiyatçı olman. Çünkü Bakan Hüseyin Çelik ilahiyatçıların müdürlüğüne pek sıcak bakmıyor demişti.

Çelik niye böyle düşündü, bilmiyorum. Ama Çelik zamanında çok özel durumlar hariç bu hassasiyet gözetildi. İlahiyatçılar idareci olarak çok yüksek makamlara getirilmedi.

Hüseyin Çelik’in ardından, ilahiyatçılar her türlü makama öncelikli ve tercih sebebi olarak atanmaya başladı. Bu da ister istemez kamuoyunda dikkat çekti ve tepki gördü.

Çelik’in hassasiyeti neydi, bu hassasiyete niye devam edilmedi, sonradan niçin tüm kapılar bu meslek grubuna arkasına kadar açıldı, sonrakilerin ilahiyatçı hassasiyeti nedir bilmiyorum. Bildiğim bu meslek grubunun koltuk sevdasının bu mesleğin itibarını düşürdüğünü söyleyebilirim.

Tamam, ilahiyatçılar da diğer meslek grupları gibi yönetici olabilmeli. Çünkü bunların içerisinde de öğretmenevi müdürü üzerinden verdiğim örnek gibi iyi yöneticilik yapanları var. Ama yazımın girişinde verdiğim iki örnekte olduğu gibi mimarlık fakültesi dekanlığında da ilahiyatçı olmasın. Aynı şekilde Afetlere Müdahale Genel Müdürü de ilahiyatçı olmasın. Çünkü bu tür atamalar dikkat çeker, tepki çeker.

Ülke kaç gündür depremle uğraşıyor, depremle yatıp depremle kalkıyor. Branşından dolayı atandığı genel müdürlüğü konuşulmasına rağmen afetlere müdahalenin olduğu bir zaman diliminde bu genel müdürü ben hiçbir yerde görmedim. Ne yaptığını bilen var mı, merak ediyorum. Böyle günde de afet müdürü bir yerlerde iş yaparken adından söz ettirmeyecek de ne zaman söz ettirecek?

Gelen tepkiler üzerine mimarlık dekanı bir haftalık dekanlığın ardından istifa etti. Bu istifasıyla belki de Türkiye’nin en kısa dekanlığını yapan biri olarak tarihe geçecek. Bu arada istifa denen mekanizmayı çalıştırdığı için kendisini tebrik etmek lazım. Zira bu ülkede istifa pek görülmez.

Sözün özü, ilahiyatçıları olur olmaz her yere atayarak bu meslek grubunun itibarını sarsmamak lazım. Atanacaklarsa, yakışan yere atama yapılsın. Atayanlar bu konuda gerekli özeni göstermeli. Kendisine bir makam teklif edildiği zaman da bu ilahiyatçılar hemen atlamamalı. Unutmasınlar ki anaları onları idareci olsun diye doğurmadı. Her şeyin hayırlısı, koltuğun da hem hayırlısı hem de yakışanı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder