Ana içeriğe atla

Canlı Yayında Tırnak Kesme

Haber kanallarının canlı yayın programlarına hep bildik insanların katılması dikkatlerden kaçmıyor. Her Allah'ın günü ekranlarda olan bu canlı yayın gediklileri, işinin uzmanı olduğundan mıdır, başka katılacak birini bulamadıkları için midir, TV yönetimiyle yapılan bir anlaşma gereği midir, çok izleyici çekme özelliklerinden midir bilmiyorum. Görüntü, bu ülkede kanala çıkacak insan eksikliği çekildiği.

Merak ettiğim, her akşam kanallara çıkıp evlerimize misafir olan, saatlerce programda duran, geç saatlere kadar ekranlarda kalan bu program gediklileri ne zaman evlerine gidiyorlar? Ne zaman yatıp ertesi gün ne zaman kalkıyorlar? Ne zaman gidip işlerini yapıyorlar? Haydi bu kişiler aynı zamanda işlerinin patronları. Geç gitseler de olur. Yalnız özel işlerini, kişisel ihtiyaçlarını, ev alışverişlerini ne zaman yapıyorlar?

Bu merakımı da sosyal medyaya göz atarken gidermiş oldum. Bu müdavimlerden birini canlı yayında iken tırnak keserken görüntülemişler.

Canlı yayınlarda bu tür gediklilerden huysuzunu, araya girip ses yükselteni, atılıp kavga edeni, uyuklayanı, programa Fransız kalanı, programı terk edip gideni, her akşam aynı tekrarları yaptığını, sözü kimseye vermeyeni, yelleneni gördük de tırnak keseni ilk defa gördük. Demek ki göreceğimiz varmış. 

İş yerinde çöp kutusuna veya masasının üzerine peçete serperek tırnak keseni gördüm de böylesine ilk defa şahit oldum.

Çok garipsedim mi? Değil. Gedikli, her Allah'ın günü milyonların karşısına çıkıyorsa, bu ihtiyacını başka nerede gidersin? Bu doğal ihtiyaç bir yerde, bir şekil giderilecek. Sonra tırnak kesmeye vakti mi var? Varsa da niye o değerli vaktini tırnak keserek geçirsin. Nasılsa kanalda bir başkasını dinlerken iki işi birden halledebilir. Allah da ona bu yeteneği vermişse niye kullanmasın? 

Ben yanayım da kendime yanayım. Ben nasıl ve nerede yapıyorum bu işi? Evde yapıyorum. Tırnak kesmeden önce mümkünse bir güzel banyomu oluyorum, ihtiyacım yoksa el ve ayaklarımı iyice ovup yıkıyorum li tırnaklar iyice yumuşasın. Böylece hem kesimi kolay oluyor hem de tırnak sağa sola sıçramıyor. Evin ya da balkonun bir köşesine sağa sola tırnak gitmesin diye büyükçe bir peçete veya eski gazete kağıdı seriyorum. Ardından kesiyorum. Tüm bu işlemleri de gündüz yapıyorum. Akşamları yaptığım pek nadirdir. Hem daha iyi görüp kesmem diye hem de ta küçüklüğümden kalma alışkanlık. Büyüklerimizden böyle duyduk: Akşam vakti tırnak kesmek hoş görülmezdi. Bu hoş görülmeme öyle zannediyorum, eski sarı lambaların ışığında kesimi zor olur, bir de sağa sola sıçrayan olursa, görülemez diye olsa gerek. Başka bir sakıncası olduğunu sanmıyorum.

Acaba canlı yayında bu tırnak kesen zatı muhterem, eskiden kalma akşam tırnak kesmenin yanlışlığına işaret etmek için bu eyleme imza atmış olabilir mi? Niye olmasın. Zira bu gedikliler bir bilen olarak bizleri her akşam bilgilendirmiyorlar mı? Bu vesileyle bu işin akşam da olabileceğini canlı yayında uygulamalı olarak göstermiş oldu. Bu durumda bize düşen, nasıl ki bir harf öğretenin kölesi olabiliyorsak, bu uygulamalı öğretiminden dolayı da milletçe bu zatın kölesi olmaya değer. Zira az şey değil yaptığı. Üstelik dağarcığımıza bir bilgi daha kattı. Yarın bir bilgi yarışmasında “Tarihte canlı yayında ilk tırnak kesmenin mucidi kimdir?” sorusuna vereceğimiz cevap da hazırdır. Hasılı minnettarız kendisine. Bunu burada bırakmamalı. Bundan sonra her akşam bir yeni icadıyla izleyicilerin karşısına çıkmalı. Çıkmalı ve yapmalı ki bu cahil (!) ve görgüsüz (!) millet ilim görsün, irfan görsün, görgü görsün. 

Yorumlar

  1. Bilgisizliğimizi bilgiçle kamufle edebiliriz ama görgüsüzlüğümüzü asla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Görgü başka bir şey. Bu da çarşı pazarda ve TV kanallarında satılmıyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde