Ana içeriğe atla

İki Kesimin Mücadelesinden

Dindar, mütedeyyin olup İslamcı çizgide siyaset yapanlarla dini hassasiyeti olmayan belki de Müslüman olmayan bazı kişilerin mücadelelerine örnek vererek kendimce bir tespitte bulunacağım.
Bir belediye başkanı vardı. Bir 10 Kasım günü "İçimiz kan ağlıyor..." şeklinde yaptığı açıklamalar dolayısıyla o günün kartel medyasında manşetlere taşındı. Gelen tepkiler üzerine "Yanlış anlaşıldım" türünden açıklamalar yaptı. "Modern bir insanım" dedi. Ardından bir kadınla dans ederek ne kadar modern bir insan olduğunu göstermeye çalıştı. Tüm bunlara rağmen yanlış hatırlamıyorsam, belediye başkanlığındsn düşürüldü.
90'lı yıllarda video ve kasetleriyle meşhur olmuş bir İslamcı vardı. Konuşmaları özellikle seçim öncelerinde elden ele dolaşarak her yerde izlendi. Çünkü etkileyici bir konuşması vardı. O günlerde televizyonlara çıkamayan ve gündem olmayan bu kişi bir kasetinde bu özlemini mealen şöyle ifade etmişti: "Beni televizyonlara çıkarsınlar, bir saatlik konuşmama fırsat versinler. Bu konuşmadan dolayı asılmaya razıyım" türünden konuşma yaparak meydan okumuştu. Aynı kişi önce belediye başkanı oldu, ardından vekil seçildi.
28 Şubat sürecine giderken bu vekilin kasetlerinden bazı bölümler kesilerek televizyonlara servis edildi. Günlerce televizyonlarda gündem oldu. Bu vekil bu sözler bana ait demedi. "Bunlar montaj" dedi. "Televole türünden" yayınlar dedi. Yani herkesin bildiği konuşmalarını kabul etmedi. Sözlerimin ardındayım demedi. Fırsatını bulup yurtdışına kapağı attı. Ortalık duruluncaya kadar da gelmedi.
Yakın tarihe ait konferanslar veren bir başkası vardı. Bu konulara ait kitapları bile yayımlandı. Bu da vekil olanlardan ve vekilliği 28 Şubat sürecinde sona erenlerden. Bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre hapis yattı. Şimdilerde müteahhitlik yaptığı söylenir.
İki dönem belediye başkanlığının ardından vekil seçilen bir başka siyasetçi de belediye başkanlığı döneminde hiç gündemden düşmedi. Her yaptığı açıklama bir kesim nezdinde tepki çekti. Bu da 28 Şubat sürecinde vekilliği düşürülenlerden. Hapis yatıp yapmadığını, halihazırda be iş yaptığını bilmiyorum. Bilinen bir şey var, sesi soluğu çıkmıyor.
Bu camiadan, aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken, Meclise verdiği araştırma önergeleriyle tepki çeken, yurdun herbir yerinde konferanslar verip vekilliği düşürülen, ardından hapis cezası verilen, hapisten çıktıktan sonra hapse girerken düşüncelerinden ve savunduğu eserlerden eser kalmadığı, şimdilerde farklı bir hayat yaşayan bu kişi kendisini İsa Mesih olarak görüyor. Kendince İslam'ı bazı hükümlerini kaldırıyor.
İslamcı camiadan ön plana çıkan beş kişiyi örnek verdim. Kendisini İsa Mesih gören eski vekilin dışında doğru dürüst hapse girip pek bedel ödeyen olmadı. Sadece vekillikleri düşürülerek bir süre siyasi yasaklı oldular. Hepsi bu kadar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde