Ana içeriğe atla

"Çalış"

Ortaokul ve lise öğrencilerinin en nefret ettiği şey; ailesinin veya öğretmeninin kendilerine: "Dersine çalış...ders çalışmıyorsun" demeleridir. Bunu da sık sık tekrarlamalarıdır.

Nasıl ki namaz kılmayana "namazını kıl" dendiği zaman namazın kılınmasını doğru bulmasına rağmen kişi yine namaz kılmamaya devam ediyorsa, ders çalışmayan bir öğrenci de eksikliğini bildiği şeyin kendisine söylenmesinden pek hoşlanmaz. Genelde çoğu gurur meselesi yapar bu işi.

Bir şey bir insanın içinden gelmiyorsa, başkasının söylemesiyle ne namaz kılar ne de ders çalışır. Mutlaka içinden gelmesi lazım.

İçinden gelmiyorsa, istersen başında dur, sürekli ders çalış de. Hatta başına silah daya. Mümkün değil. Defter, kitap önünde, kafası ise hayal aleminde, ders çalışır görünür.

Ders çalışmak istiyorsa, engellemek istesen de mutlaka bir yolunu bulur, dersine bakar. İstersen, ders çalışmayacaksın diye kafasına silah daya.

İnsanın bir şeyi yapması için öncelikle motive olması, ardından yapacağı işi bir plan dahilinde yapması gerekiyor.

Ders çalışmaya hem bedenen hem de zihnen hazır olması lazım. Aklın bir başka yerde takılı olmaması, kişinin kendini derse vermesi, çalışacağı ortamın ders çalışmaya müsait olması, neye-nasıl çalışacağını ve eksikliğinin hangi konular olduğunu bilmiş olması, anlamak için çaba sarf etmesi, yaptığı işi dert edinmesi, sevmesi ve yoğunlaşması gerekiyor. Kısaca bilinçli çalışmasıdır.

Çalışmayı zamana yayması, hazmede hazmede öğrenmeye çalışması, anlamadan geçmemesi, anlayamadığı konunun üzerine üzerine gitmesi, öğrenmek için ehline sorması, araştırması, dert edinmesi gerekiyor.

Ders çalışmaya ara verdiği zaman dinlenirken, okula giderken veya okuldan gelirken çalıştığı konu ile ilgili beyin jimnastiği yapmalıdır.

Anlatmak istediğim konuyla ilgili bir anekdota yer vermek istiyorum. Lise son sınıf öğrencilerle ders işlerken öğrenciler, başarılı olmamız için neyi önerirsiniz. Yalnız sizden isteğimiz sakın ola ki çalış ve çok çalış demeyin. Çünkü nefret ediyoruz bu sözden. Ağzını açan bunu diyor. Biz de biliyoruz bu işin çalışmakla olacağını. Ama çalışıyoruz yine olmuyor dediler.

Ben de kendilerine bunu yolu çok çalışmak değil, bilinçli çalışmaktır dedim. Ardından neye, nasıl, ne zaman, ne şekil çalışacağınızın planını yapmaktır. Bunu da varsın az olsun, sürekli hale getirmektir. Bu yolu azimle devam ettirin. İlk başlarda sıkılsanız da vücudunuz buna alışacaktır. Yeter ki pes etmeyin. Bilinçli çalışarak konu öğrendikçe çalışmayı seveceksiniz. Anlayamadığınız konunun üzerine üzerine gidin. Anlamıyorum diye pes etmeyin. Havlayan köpekten kaçarsanız, köpek arkanızdan sizi kovalar. Kaçmaz durursanız, köpek sizi kovalamaz. Dersler de böyledir. Üstüne üstüne gidin.

Çalışırken tek metot kullanmayın. Her derse farklı metot kullanarak çalışın. Başarı için tek metot yoktur. Kendinize uygun olanı seçin. Kimi ders çalışırken okuyarak anlar kimi önemli gördüğü yerlerin altını çizer kimi de özet çıkarır.

Başarmanın yolu, çok soru çözmek de değildir. Konuyu bir güzel anladıktan sonra o konuyla ilgili birkaç soru çözmeniz yeterlidir dedim.

Çalış eyleminin başına bilinçli sözünü eklememe öğrenciler pek sevindiler ve teşekkür ettiler. Bunu ilk defa duyduk dediler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde