Türkiye'de farklı kesim, grup, camialar olsa da iktidar
olma, iktidarda kalma mücadelesi yönünden bu kesimleri ikiye indirgeyebiliriz.
Bunlar; dindar, mütedeyyin, İslamcı, milliyetçi, muhafazakar kesim, diğeri de
laik, seküler, Kemalist kesimdir. Arada iki taraftan da olmayanlar var ama
toplamları fazla olmadığı için bunları saymıyorum.
Her iki kesim de iktidar olmak veya iktidarda kalmak
suretiyle devletin kendisi olma mücadelesini verir. İktidar olmaları da yetmez,
muktedir olmak isterler. Kısaca devleti ele geçirip devletin kendisi olma
mücadelesidir bu.
Burada bazıları devletle iktidarı ayıralım der. Doğru,
ayırmak gerek. Yalnız bu ayrımı, devlet ve iktidar alanlarını bilir, birbirinin
sınırlarını çiğnememek şartıyla olur. Devlete yön veren ve yürütmenin başı
olması hasebiyle devletle iktidarı ayırt etmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu
yönüyle iktidar demek devlet demektir, devlet demek de iktidar demektir.
Bu iki kesimin mücadelesini anlamak için örneklere yer
vereceğim. Vermeden önce devlete dair şunu söylemek isterim. İktidar olma ve
devlet olma mücadelesi olsa da devlet hepimizin devletidir ve ebet müddettir. Olmazsa
olmazdır.
Dindar ve mütedeyyin kesim bir zamanlar iktidarda değildi.
Bu kesim kendisini devletin üvey evladı görürdü. Kendisini dışlanmış ve itilmiş
hissederdi. Bu zaman diliminde devlet veya iktidar, başörtüsüne karışıyor,
okuduğu okuluna katsayı koyuyor, asker saçına, sakalına karışıyor, yemin
töreninde dahi giyim kuşam kontrolü yapıyor. Başörtüsünden dolayı direnenlerin
öğrenim hakkını elinden alıyor, kamuda çalışıyorsa, kamudan ihraç ediyor. Üst
düzey bürokraside pek yer bulamazdı.
Bu zaman diliminde dindar ve mütedeyyin kesim devletini
sevse de devlete mesafeliydi. Kurumlara da güvenmiyordu. Kurban derisi toplayan
Türk Hava Kurumuna kolay kolay dersini vermezdi, aynı şekilde Kızılay’a yardım
etmezdi. Yargıya güvenmezdi. Kısaca yapılanlardan dolayı devlete kırgındı. Bu da
ister istemez, devlete ve devletin kurumlarına güven problemini beraberinde
getirmişti.
Dindar, mütedeyyin kesim böyle iken o zamanın iktidarını
destekleyen laik, seküler kesim ise devlete ve kurumlarına çok güveniyordu. Kim
devlete söz söylerse buna tahammül etmezlerdi. Çünkü devlet kendilerinindi.
Dindar ve mütedeyyin insanlar nicedir iktidarda oldukları
için eski devlete güvensizlikleri kalmadı. Devleti eskisinden daha çok
seviyorlar, devletin yanındalar, nerede devlet diyen olursa, işte devlet burada
deyip cevabı yapıştırıyorlar. Allah devletimize zeval vermesin duasını
ağızlarından düşürmüyorlar.
Dindar ve mütedeyyin kesimin iktidarında ise laik ve
sekülerler, kendilerini devletin üvey evladı görüyor, mağdur edildiklerine
inanıyorlar, devlete ve devletin kurumlarına güvenmiyorlar vs.
Verdiğim bu örnekler, devlet aynı devlet olmasına rağmen
devlette hangi kesim varsa kesimlerin devlete bakış açısının değiştiğini
gösteriyor. Bu da iktidarla, devletin bu ülkede özdeşleştiğini, ayrım yapmanın zorlaştığını
gösterir.
Verdiğim örneklere paralel olarak şunu söyleyebilirim.
Bugün devlete mesafeli olan, devlete ve kurumlarına güvensizliğini izhar eden
laik seküler kesim, yarın iktidar olursa, devlete bakış açıları değişecek ve
devlete sahiplenecek demektir. Aynı şekilde iktidardan uzaklaşan dindar ve
mütedeyyin kesim devlete tekrar mesafe koyacak demektir.
Gördüğümüz gibi tarafların iktidar olup olmamasına göre devlete bakışımız değişiyor. Bu ne zaman değişmez? Devletle, devleti yöneten iktidar kalın çizgilerle ayrılır, sistem her yönüyle işlerse işte o zaman herkesin devlete bakışı aynı olur. Bunun olması da bu ülke için hayal gibi bir şeydir.
Yorumlar
Yorum Gönder