Ana içeriğe atla

Üniversiteler Açılmalı

Depremin ardından önce üniversitelerin açılması ertelendi. Ardından uzaktan öğretim yapılacağı duyuruldu. Gelen tepkiler üzerine YÖK nisan ayından itibaren üniversitelerin yüz yüze eğitime geçme durumunun yeniden değerlendirileceği, gerekirse hibrit eğitime geçileceği açıklamasını yaptı.  

Üniversitelerin uzaktan öğretim kararı bir zaruretten. Çünkü Kredi Yurtlara ait üniversite öğrenci yurtlarına depremzedeler yerleştirildi. Bu durumda üniversiteleri açmak, yurtlarda barındıran depremzedelere başınızın çaresine bakın demek olur. 

Halihazırda üniversiteler yüz yüze eğitime geçse bir dert, geçmese bir dert. Yüz yüze eğitime geçmek için yurtlarda barındırılan depremzedelere barınacakları bir yer bulmak gerek. 

Depremzedelere yurtlar dışında bir alternatif var mı? İstenirse bulunabileceğini düşünüyorum. Başka bir alternatif bulunamasa bile gerekirse konteynerlere yerleştirme seçeneği düşünülebilir. 

Devlet yetkilileri ne yapıp ne edip depremzedelerin barınmasını çözüp üniversitelerin yüz yüze eğitime geçmesine imkan vermelidir. Çünkü beğensek de beğenmesek de eksik ve aksak da olsa eğitim ve öğretim vazgeçilmezdir. Üniversiteler mutlaka açılmalıdır. Okul ve üniversitelerin kapatılması en son çare olarak düşünülmelidir. Nedense bizde ilk seçenek olarak eğitim ve öğretimi sekteye uğratmak aklımıza geliyor.

YÖK bunu ilk defa yapmıyor. Salgın döneminde de üniversiteleri yüz yüze eğitimden mahrum bırakmıştı. Salgınla beraber bir karar verdiler, üniversiteler yaklaşık iki yıl kapalı kaldı. YÖK böyle yaparken MEB ilk, orta, lise ve kreşleri açık tutmak için elinden geleni yaptı. Kah uzaktan öğretim yaptı kah köyleri açtı kah şehirleri. Salgın artınca okulları kapattı ama hep okulları nasıl hazır ederim planı yaptı. Maalesef MEB’in gösterdiği bu performansı YÖK’ten göremedik.

Tamam, üniversiteler, MEB’e bağlı okullar gibi değil. Üniversiteler her ilden öğrenci alıyor. Üniversitelerin açılması demek Türkiye’nin her yerinden öğrenci sirkülasyonu demek. Aynı şey olmasa da ilk, orta ve liseler her türlü riske rağmen okulları açık tutma çabası içinde olduysa, YÖK de isteseydi, üniversiteleri açık tutacak alternatif çözümler üretebilirdi. Gördüğüm kadarıyla YÖK’ün böyle bir çabası ve derdi yok.

YÖK bu olağanüstü durumda hiçbir şey yapamasa bile tüm öğrencileri cezalandırma uygulamasından vazgeçmelidir. Neler yapabilir?

Depremin etkilediği 10 il dışındaki üniversiteleri yüz yüze eğitime açıp yurtlarda kalan öğrencileri devam zorunluluğundan muaf tutabilir.

Tüm üniversiteleri açamıyorsa, tıp, sağlık, diş, mühendislik gibi uygulama gerektiren bölümlerde yüz yüze eğitime geçerken, teori gerektiren bölümlerde uzaktan öğretim düşünebilir.

Sunduğum iki seçeneğin dışında istenirse alternatifler bulunabilir. Yeter ki bu konuya eğilelim.

Diyelim ki zaruretten bu dönemi de uzaktan öğretimle geçiştirdik. Ben önümüzdeki öğretim yılına da sarkmasından endişe ediyorum. Çünkü yapılan açıklamaya göre depremzedelere evleri bir yılın sonunda verilecekse, eylül ayı geldiğinde bu yurtlarda barınan depremzedelere evlerini yapıp verebilecek miyiz?

Sonuç olarak üniversitelerin yüz yüze eğitim durumunu önemsiyorum ve ne yapıp ne edip nisan ayını beklemeden bir şekilde açılmasını istiyorum. İki senesi pandemiyle heba olan bu öğrencilerin bir döneminin daha heba olmasını istemiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde