Ana içeriğe atla

Yardımlar Şüphe Götürmez

Dayanışma ve yardımlaşma bu milletin artı değerlerindendir. Geçmişten günümüze kuşaktan kuşağa aktarılan ve gelenek hale gelen bu yardımlaşma duygumuz kesilmeden ve sekteye uğramadan devam ediyor. 

Bu misyonu organize bir şekilde yürütmek, bağışı alıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için kimi il çapında yöresel kimi de yurt düzeyinde kurulmuş vakıf ve derneklerimiz var.

Normal akışında devam eden ihtiyaçları giderme yönündeki yardımlaşmamız doğal afet ve olağanüstü dönemlerde daha bir hız kazanır, yaraları sarmak için bir seferberlik başlatılır. Bu yol ile daha fazla yardım toplanmış olur.

Herkes güvendiği vakıf, dernek ve STK aracılığıyla bağışını yapar. 

Burada güven konusuna değinmek isterim. Yardım demek güven demektir. Kişiler yardım yapacağı zaman yaptığı yardımın amacına uygun kullanıldığına güvenirse, o vakıf veya derneğe gözü kapalı yardımını yapar. Güvenmediği yere zırnık koklatmaz.

Yine güven konusuyla ilgili bir kısım insanın güvendiği bir yardım kuruluşuna bir başkası güvenmeyebilir. Bu açıdan farklı düşüncedeki insanların kurduğu yardım kuruluşları olmalıdır. Herkes en güvendiği yere yardımını yapabilmelidir.

Milletimizin doğasında var olan bu yardımlaşma duygusunu sekteye uğratan, bir vakıf veya dernek adına basında çıkan iddia, şayia ve şüphelerdir. Bunlar güveni yok eder.

Hiçbir şey şüphe götürmez ama yardımlar hiç şüphe götürmez. En ufak bir şayia, insanımızdaki yardım etme duygusunu yok edebilir. İlgili yardım kuruluşuna yapılan yardımlar bıçak gibi kesilebilir. 

O yüzden aslı, astarını bilmeden bir vakıf ve derneği hedef almak için yoğurdu üfleyerek yemede fayda vardır. 

Yardım kuruluşları, toplanan yardımları kötüye kullanabilir mi? Kullanabilir. Çünkü paranın olduğu yerde suistimal olabilir. En büyük suistimaller de güven esasına dayalı yerlerde olur. Güven esas olmakla beraber tedbiri de elden bırakmamak lazım. Bunun önüne geçmenin yolu da şeffaflık, hesap verebilirlik ve denetimdir. Özellikle denetim, birçok suistimalin önüne geçer. Her vakıf, dernek ve STK denetime tabi olduğuna göre her kurum ve kuruluşu belirli periyotlarla ciddi denetim, yardım kuruluşlarının güvenilirliğini artırır. 

Bir yardım kuruluşuna yapılan yardımlar amacı dışında harcandığına dair bir şüphe taşınıyorsa, bunun yolu, bu konuyu cümle aleme duyurmak değildir. Yapılacak şey, iddiaların araştırılması için devletin ilgili kurumuna bildirmektir. Yapılan incelemede yardım paralarının çarçur edildiği tespit edilirse ilgileri yargılanır ve gereği yapılır. Böyle yapmayıp bir vakıf, dernek veya buralardaki yöneticilerle ilgili basın üzerinden veryansın etmek, hedef göstermek, bunlar şöyledir demek hiç hoş değildir. Kaş yapayım derken göz çıkarmak olur.

 Aman dikkat...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde