Ana içeriğe atla

Seri Katillerimizi Tanıyor muyuz?

"Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Yine bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşatmak gibidir." sözü Rabbimizin sözüdür.

Öldürmek yerine insana nefes olmak, ona can vermek kadar güzel bir şey yok.

Yaşatmak varken öldürmek büyük günahlardandır. Bu açıdan Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır.

İnsanın bile bile birini öldürmesi cinayettir. Bu cinayeti işleyene cani ve katil diyoruz.

İslam'da bu suçu işleyenin cezası kısastır. Yani karşılığında onun da öldürülmesidir.

İslam'ın koyduğu bu ceza adaletin tam gereğidir. Birinin nefesini kesenin nefesi kesilir.

TCK'de katilin cezası müebbettir. Bu ceza adilane değildir. Çünkü öldürdüğü artık nefes alamaz iken katil dört duvar arasında da olsa nefes almaya devam ediyor. 

Taammüden öldürmenin çeşitleri var. Aşırı hızdan ve kural hatasından trafikte bir başkasının ölümüne sebebiyet vermek de bir nevi taammüden öldürmektir. 

Bir diğer cinayet çeşidi de birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek veya öldürmek. Bu  tiplere seri katil demek lazım. Canlı bombaları, terör saldırılarını, bir yere bomba atmayı ve koymayı bu kategoriye koyabiliriz. 

Cinayetler çeşit çeşittir. Bunların üzerinde durmayacağım. Birden fazla cana kıyma yönüyle bir cinayeti örnekle ele alacağım. Depremde yıkılan binanın enkazında can verenlerin katillerini seri katil olarak görüyorum. Çünkü enkaz binlerce cana mezar oluyor, üstelik bu öldürme şekli hunharca. Gerçi tüm ölümler hunharcadır. Çünkü her ölümde merhametsizlik var, gaddarlık var.

Depremlerin seri katilleri kimlerdir? 

İster 99 ister 2007 deprem yönetmeliği öncesi veya sonrası olsun, sağlam bina yapmayan müteahhitler seri katildir. Çünkü bunlar, üç kuruş ucuza mal edip yüksek kazanç elde etme amacıyla, malzemeden çalmışlar ve yaptıkları binalar onlarca kişiye mezar olmuştur.

En ufak bir sallantıda çöken bu binaların içinde, kiminin kafasına kolon düşmüştür kiminin kafasına duvar yıkılmıştır. Kimi nefessiz kalarak molozların içinde imdat çığlıklarıyla can vermiştir. Kimi açlıktan kimi de susuzluktan... Çoğu vakit tüm ailenin ölümüne sebebiyet vermiştir yaptıkları bu çürük binalar. 

Seri katil sadece müteahhitler mi? Adam gibi denetim görevini yapmayan, kağıt üstünde tamam diyen denetmenler de seri katildir. 

Çürük binalara sağlam raporu verenler de seri katildir.

Anlatmak istediğim, şartlara ve kurallara uygun olmayan binanın her aşamasında bir şekil dahli olanlar seri katildir:

Görmeyenler, görmezden gelenler, sağlamdır raporuna imza atanlar, aracı ve alet olanlar seri katildir nazarımda. 

Yaptığı binaların altında binlerce kişi can verdiği halde bunlara doğru dürüst ceza vermeyenler de seri katildir.

Hasılı nerede bir deprem olmuş ve bu depremde meydana gelen çöküntülerden dolayı onlarca kişinin ölümüne sebebiyet verenler seri katillikte birbirlerinin ortaklarıdır. Çünkü bunlar birbirlerini koruyup kolladılar. Yani burada organize ve planlı bir cinayet söz konusu. 

Allah bildiği gibi yapsın bunları. Öbür dünyada da bu seri cinayet ve seri cinayete ortak olmalarından dolayı da en ağır cezayı alsınlar. Bu dünyadaki cezaları da bir çürük binanın altında can vermek olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde