Ana içeriğe atla

Necmettin Karaduman

Yıl 1920, ulusal kurtuluş mücadelemizin başlangıcı.

Maraş ve civarı düşman işgalinde.

22 gün süren ve destansı bir mücadele veren Maraş, 12 Şubat’ta düşman işgalinden kurtulur.

İşte tam o günlerde Trabzon Belediye Meclisi toplanır ve Maraş’ı kardeş şehir ilan eder.

Trabzon halkının bu kadirşinaslığı ve ulusal mücadeleye bağlılığı takdire şayandır...

Yıl 1966, Sayın Necmettin Karaduman Kahramanmaraş’a vali olarak atanır ve 4 yıl boyunca bu görevi sürdürür.

Tayini nedeniyle kentten ayrılmak üzere olan Sayın Karaduman’a teşekkür etmek isteyen Kahramanmaraş Belediye Meclisi toplanır ve kentin en önemli caddesine Necmettin Karaduman Caddesi adını verir.

Bu karar Sayın Necmettin Karaduman’a iletilir.

Necmettin Karaduman, “Ben devlet adamıyım, devlet için görev yaptım” der ve kendi adının caddeye verilmesini kabul etmez.

Bunun üzerine meclis tekrar toplanır,  Necmettin Karaduman’ın adının verilmiş olduğu caddeye Trabzon Caddesi denir.” (Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, gazetekadikoy.com.tr.)

Bu anekdotu okuyunca çok etkilendim ve bu konuyu bir yazı konusu edineyim istedim.

Bu vesileyle biri güneyde, diğeri kuzeyde birbirine uzak iki şehrimizin kardeş şehir olduğunu,

Her iki ilimizde de kardeşliği ölümsüzleştirmek için Kahramanmaraş ve Trabzon caddelerinin olduğunu,

Bu cadde isimlerinin yıllar geçmiş olmasına rağmen değiştirilmediğini öğrenmiş oldum.

Bu anekdotta beni en fazla etkileyen de Necmettin Karaduman’ın isminin caddeye verilecek olmasına kendisinin karşı çıkması. Bu kişiliği, yeterince tanımadığım, tanıyamadığım için hayıflandım doğrusu.

Rahmetli Karaduman hakkında bugüne kadar bilgim, kendisinin Özal döneminde TBMM başkanlığı yaptığıdır. Ne zaman görsem, yüzünde devlet adamı ciddiyetini görürdüm.

Bilmeyenler için kısaca tanıtayım Karaduman’ı. Trabzon doğumlu, siyasal bilgiler fakültesini bitirmiş, valilikler yapmış, 1990 öncesi iki dönem milletvekilli seçilmiş, TBMM başkanı olmuş, 90 yaşında iken 2017 yılında vefat etmiş bir devlet adamı ve siyasetçimizdir.

Devlet adamı ciddiyetinin yanında Karaduman’ı gözümde büyüten de adının caddeye verilmesine karşı çıkması. Üstelik orada görev yaparken değil, giderken verilmiş olmasına rağmen devlet adamlığını bir kez daha göstererek “Ben devlet için görev yaptım” deyip alınan kararı onaylamıyor. Maraş Belediye üyelerini de tebrik etmek lazım. Şehirlerine yaptıklarıyla iz bırakan birinin adını caddeye vererek ona teşekkür etmek istemişler. Teklifleri geri çevrilince de Karaduman’ın memleketinin adını vererek hem bu vesileyle Karaduman’ı unutmamayı hem de Kurtuluş Savaşında şehirlerine adını veren Trabzon’a bir vefalarını göstermiş oldular. İyilik, hatırlanmak ve vefa dedikleri bu olsa gerek.

Karaduman’a gelince, Sayın Vali’nin bu yaptığını kaç devlet adamı yapar? Bırakın geri çevirmeyi, çoğu kimse havada kapar ya da yan cebime koyun der hatta bazıları kulis faaliyetinde bulunarak kendi adının verilmesini bile dayatır. Karaduman’ın bu kişiliği her siyasetçimize ve illerde görev yapan üst düzey devlet adamlarına örnek olması lazım.

Çoğu illerde, o illerde görev yapan nice valinin adının okullara, öğretmenevlerine, cadde ve sokaklara “Vali bilmem kim” şeklinde adlarının verildiğini, bu isimlerin hala durduğunu görünce, çoğu kimsenin Sayın Karaduman’ın kişiliğini örnek aldığını maalesef söyleyemiyoruz.

Aslında hepsinin yapması gereken Sayın Karaduman’ın takındığı tavırdı. Çünkü bir vilayette görev yapan her vali ve üst düzey görevli, devlet adına iş yapıyor. Hiçbiri kendi cebinden okul yaptırmadığına, cadde ve sokak açtırmadığına göre o zaman bu isimler neyin nesi?

Demek ki herkes vali olabiliyor ama herkes Necmettin Karaduman gibi vali ve devlet adamı olamıyor.

Bu vesileyle Necmettin Karaduman gibi devlet adamlarını daha fazla görmek temennisinde bulunuyor, Allah’tan kendisine rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.

Not: Bu anekdot; bir ünlünün, bir siyasetçinin, bir vali ve bir kaymakamın adını vermek üzere toplanan belediye meclislerinde karar almadan önce anlatılmalı. Sonra isim üzerinde karar verilmeli. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde