İslam, dünya ve ahiret dengesini kurmayı hedefler.
İnananlarının ne tamamen dünyaya yönelmesini ne de dünyayı elinin tersiyle
iterek büsbütün ahirete yönelmesini ister. Vasat ümmet misali dünya ve ahireti
ortada götürmeyi tavsiye eder. Son tahiyyatta "Bize dünyada iyilik ve
güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver" duası bunun en güzel
örneğidir. Yine hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret
için çabala sözü de halk arasında dile getirilen bir gerçekliktir.
Konan bu dünya ve ahiret dengesini
biliriz bilmesine de içimizden birileri, anlattıklarıyla bilerek veya
bilmeyerek, dünya önem verilecek bir yer değil, ahirete hazırlık yap anlamında
dini hikayelere yer vererek mistik ve derviş bir yaşamı pompalıyor. Şimdilerde
duymadığım ama küçüklüğümde kaç büyüğümden dinlediğim, o zamanlar mantıklı
gelen şu hikayeye bir kulak verelim: Nuh peygamber bir kadını ağlarken
görür. Niçin ağladığını sorar. Kadın, oğlum gün yüzü görmedi. Genç yaşta, 250
yaşında iken vefat etti cevabını verir. Peygamber buna tebessüm eder ve öyle
zaman gelecek ki insanlar az bir zaman yaşayacak, 60-70 yıllık ömürleri olacak
deyince, kadın bu kadar ömürleri için ev de yapacaklar mı sorusunu sorar. Nuh
as. hem de en alasını yapacaklar der. Bu cevaba şaşıran kadın ise ben onların
yerinde olsaydım, yere iki kazık çakar, üzerini örter, secdeye bir kapanırdım,
bir daha kalkmazdım, sürekli Rabbimi hamd ile tespih ederdim” şeklinde bir
temennisini dile getirir.
Bamyanın faziletine geçmeden; hikaye, masal, fıkralara kısaca
değinmek isterim. Yeri geldiği zaman konunun daha iyi anlaşılması için gerekli.
Gülerken düşündüren fıkralarda güler geçeriz. Masallar adı üzerinde masal. Gerçekliği
yoktur. Hikayeler ise olmuş ve olması muhtemel gerçekliklerdir. Aslı astarı olmasa
da olmuş gibi anlatılır. Hangisi olursa olsun hisse alınması murat edilir.
Dini hikayelere gelince, bu tür hikayelerin en büyük tehlikesi,
dinleyenler tarafından olmuş, uygulanması gereken bir gerçeklik gibi kabul edilmesi.
Yani diğer kıssalar dan farklı bir yere koyuyoruz.
Neden derseniz, bu son depremde olduğu gibi her depremde yıkılan
evlerimiz, ölen binlerce insanımız, Nuh peygamber ile kadın arasında geçtiği iddia
edilen dini hikayeyi aklıma getirdi nedense.
Bu hikayeyi bir zamanlar dinlerken çok etkilenmiş. Çıkardığım
sonuç, dünyaya önem verilmemesi gerektiğiydi. Var gücümüzle ahirete hazırlık yapmalıydı.
Ben bu sonuca varırken bu dini hikayede sorgulanması gereken çoğu şeyi kaçırmışım.
Mesela Nuh peygamber, ileride geleceklerin ömrünün 60-70 yıl gibi olacağı gayb bilgisini
nereden bildiğini, böyle bir şeyin olamayacağını, bu bilginin sadece Allah’a ait
olduğunu hiç sorgulamadım. Yine kadının bu kadar ömür için sadece secdeyi düşünmesi,
hamd ve tespihi zikretmesi, Müslümanlıktan sadece anlamamız gerekenin dar anlamda
ibadet olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor. Nedense Allah’ı hoşnut eden, insanların
yararına yaptığımız her türlü davranışın geniş anlamıyla ibadet olduğunu es geçmişim.
Şimdi düşünüyorum da işlerimizi düzgün ve başımızı soktuğunuz
evleri sağlam yapmayışımızın temelinde, acaba bu dini hikaye veya benzer dini hikayelerin
şu ya da bu şekilde bir katkısı olabilir mi diye sorguluyorum. Katkısından da öte
bu düşüncenin toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde bir zihniyete dönüştüğünü
görüyorum. Çünkü bu hikayeyi duysak da duymasak da şu kafa yapısı bizde hakim:
“Dünyaya kazık mı çakacağız sanki. İşte geldik gidiyoruz. Yaşasak
daha kaç yıl yaşayacağız?” (Nedense yaptığımız bu evleri çocuklarımıza miras bırakmak
için uğraşıyoruz. Kendimizi vurmasa da bu çürük ev çocuklarımızı vuracak. Batı ülkelerinde
çocuğuna mal, mülk bırakayım düşüncesi olmamasına rağmen sağlam ev yapma bilinç
ve kuralı yerleşmiş. Halbuki miras bırakan bir toplum olarak bizim yaptığımız evler
evladiyelik olmalı değil mi?)
Efendim, şöyle yap diyenlere karşı, “Kurban olduğum Allah’ım
bizi korur. Ne gerek var o kadar iyisini ve sağlamını yapmaya. İsraf yahu israf”
demek suretiyle işin daha kolayına kaçmıyor muyuz? (Görüyoruz ki doğa şartlarına
uygun tedbir almayan bizleri Allah korumuyor.)
Yine fiziki yasalara meydan okurcasına “Atın ölümü varsın arpadan
olsun. Kim korkar ölümden” türünden söylemlerimiz yok mu?
Sonuç olarak, vah ki bize vah. Bir dünya ve ahiret dengesini dahi kuramadık. Dünyada iken yaptıklarımızla rezil ve rüsva olan bizlerin, ahirette hali nice olur acaba? Bu dünyada yüzümüz gülmedi. Bari ukbamız iyi olsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder