Ana içeriğe atla

Hutbe Konuları Üzerine (3)

Bir önceki yazımda Konya’ya özgü mahalli hutbe konularına örnek vereceğimi söylemiştim. Bunlar;

1.Pazar yerlerinin kullanımı. Bu konu önemsenmelidir. Çünkü pazar dağıldıktan sonra pazarcı esnafı ne kadar döküntüsü varsa pazarın ortasına bırakıp gidiyor. Görüntü, savaş sonrası hali arz ediyor. Ardından belediye çalışanları pazarı baştan sona temizleyip yıkıyor. Kirletmeden bu pazar yerleri pekala kullanılabilir. Esnaf çürük çarık ve döküntüsünü poşete koyup konteynere bırakabilir. Çok zor değil bu.

2.Pazarcı esnafı ve tezgaha mal dizaynı. Pazarcı esnafının çoğu müşteri ile çok laubali oluyor, hitapları amca, dayı, enişte vb şekilde. Diğer illerde seçtirme varken bu şehirde seçtirme niçin yok? Yine tezgahın önündeki ürün ile arkadaki ürün niçin aynı değil? Tezgâhtaki ürünlerin niçin hepsinde fiyat yazmıyor? Her gelen müşteri niye tek tek fiyat sormak zorunda kalsın? Tartı niçin müşterinin göreceği yerde değil? Pazarda niçin bağırılıyor?

3.Düğünlerde ortak kaptan yemek yeme. Konya dışında ortak kaptan yeme adeti var mı? Varsa bu devirde hala kaldı mı? Konya niçin ortak kaptan yemek yemeye devam ediyor? Ya bunun hikmeti anlatılsın ya da bu adetten vazgeçilsin? Bu şehir bir an evvel tabldot usulü yemeye geçmeli.

4.Düğünlere götürülen hediyeler. Eskiye oranla azalmaya başlansa da düğünlere hediye olarak kap kacak götürmeye son verilmeli. Bunun yerine herkes bütçesine göre üstünde adı yazılı zarf içinde para vermeli.

5.Esnafın kaldırım işgali. Esnaf tüm ürününü dükkanında teşhir etmeli. Bir kısmını kaldırıma koymamalı. Kaldırımı asıl sahibi  yayalara bırakmalı.

6.Trafik yoğunluğu olan yerlerde yanlış park, esnafın dükkanının önüne aracını park etmesi. Zafer gibi yerlerde otobüs durağına park yapılıyor. Otobüs durağına giremeyince yol tek şeride düşüyor. Otobüs yolcu almak ve indirmek için durunca, ardındaki tüm araçlar durmak zorunda kalıyor.

Esnaf aracını niçin park yerlerine koymuyor da dükkanının önüne koyuyor? Boş bıraksa da alışveriş için gelen vatandaş bir süreliğine aracını koyabilsin.

7.Ortak kullanım alanları, piknik yerleri ve park ve bahçelerdeki bankların kullanımı. Buraları hoyratça kullanıyoruz. Kirletiyoruz. Banklara özellikle gençler ayaklarını koyuyor. Az sonra bir başkası ayak basılan banka gelip oturuyor.

8.Esnafın satıcılığı. Yemin etmesi, fiyatı yüksek söyleyip indirim yapması, satılan mal geri alınmaz yazılması vs.

İlk etapta aklıma gelen hutbe konuları bunlar. Yerinde ve mahallinde görülmek suretiyle birçok konu bulunabilir. Bu şekil seçilen konuların o muhitin halkı üzerinde yararlı olacağını düşünüyorum. Yani hutbeler eğitici olmalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde