“Köylü vatandaşın biri, bizzat kendi elleriyle yetiştirdiği ve
pazarda satmayı düşündüğü ürünlerini, sabah erkenden eşeğine yükleyip Kayseri'nin
yolunu tutmuş. Akşamüzeri Kayseri'ye gelince geceyi geçirmek maksadıyla Vezir
Han'a girmek istemiş.
Köylünün
eşeği Vezir Han'ın kapısından girerken huysuzluk çıkarmış. Köylü, ne yaptıysa
da inatçı hayvanı hana sokamamış. Uğraşmış, didinmiş, önden çekmiş, arkadan
ittirmiş fakat nafile! Eşek bir türlü içeri girmiyormuş.
Hanın
giriş kapısının yakınındaki dükkanların sahibi olan esnaf da oturdukları
oturakların üzerinde hem birbirleri ile sohbet ediyor hem de köylü ile eşeğin
arasında yaşanan bu zorlu mücadeleyi seyrediyormuş. Hiç birisi de kalkıp
köylüye yardım etmeye yanaşmıyor, hatta bunu düşünmüyormuş bile... Tam tersine
kahkahalar atarak manzaranın keyfini çıkarmaya çalışıyorlarmış.
Artık
sabrı iyice taşan ve çektiği rezaletin etrafta alay konusu edildiğini gören
köylü, elindeki mesesi eşeğe kuvvetlice bir iki defa vurmak zorunda kalmış.
Fakat onun vurmasıyla eşek avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış.
İşte
o sırada dükkanlarının önünde oturup da keyifle manzarayı seyreden esnaf
yerinden kalkmış ve:
—"Ne
vuruyorsun utanmaz adam! Senin Allah'tan hiç mi korkun yok! Şu hayvancağız
senin yükünü tâ köyden yüklenmiş, buraya kadar getirmiş. Ona niye insaf
etmiyorsun?" diye bağırıp çağırmaya ve köylüyü itip çekerek tartaklamaya
başlamış. Bu arada bazıları:
—"Sen köyden
buraya mal satmaya geliyorsun. Eğer hayvana böyle davranırsan ne senin malını
alırız ne de sana mal satarız. Hareketlerine dikkat et! Sakın aşırıya
kaçma!" diye tehditler savurmaya başlamış.
Neye
uğradığını şaşıran ve deminden beri çektiği sıkıntıya şahit olanların kendisini
haksız görmesiyle, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşan köylü, eşeğinin çok
sakin, mutlu ve uysal bir şekilde hana girdiğini görmüş.
Zavallı
köylü, başını öne eğip eşeğin yanında sessizce hana girmiş. Bu sırada
dayanamayıp kimseye çaktırmadan elindeki mesesi eşeğin böğrüne böğrüne dürtüp:
-
"Ne kadar çok emmin dayın varmış? Ne kadar çok emmin dayın varmış”.
Fıkrayı Rıza Bozdağ'ın paylaşımından okudum. O da Tomarzalı Hacı Yusuf Dinç'ten dinlemiş. Ben de fıkradan bir hisse alalım diye yazı konusu edindim. Bu arada meses kelimesini ilk defa duydum. Kayseri şivesi olabilir diye düşünmüştüm. Değilmiş. TDK'ye göre "Hayvanları dürtmekte kullanılan, ucu demirli deynek" demekmiş. Kısa günün karı. Bu vesileyle Rıza sayesinde bir kelime daha öğrenmiş oldum.
Kıssadan hisseye gelince,
Eşek de olsa eşek eşeklik yapsa da hayvana vurmamak lazım.
Eşeğin huysuzluk çıkarmasında, gireceği yeri garipsemiş olsa gerek.
Eşeğin sahibi eşeği içeri katmada zorlanmasına rağmen eşeğin eşeklik yapmasına esnafın bigane kalması, seyretmesi, yardıma gelmemesi, üzerine bir de kahkaha atması manidar.
Eşeği içeri katmada zorlanınca da köylünün mesesini eşeğe vurmasına esnafın tepki göstermesi ve bak malını almayız tehdidi savurması, en ilginç olanı. Çünkü insanların eşeklik yapana destek çıkması demek, eşeğin eşekliğe devam edecek olması demektir.
Köylünün "Ne kadar çok emmin ve dayın varmış" sözü ise bizleri güldürürken düşündüren sözüdür.
Bu fıkrayı insanlara uyarlarsak, toplumda, devlet kademesinin üst rütbelerinde öyle insanlar var ki kaprisinden, huysuzluğundan, estirdiği terörden yanlarına varılmaz. Çevresini kırar geçirir. Kısaca eşeklik eder. Böyleleri bu cesareti, kendilerini bu rütbeye getiren arkalarından alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder