Ana içeriğe atla

Enkazda Salasını Dinlemek

Hep merak etmişimdir, ben öldükten sonra insanlar nasıl davranacaklar, ardımdan ne konuşacaklar? Hocalar yanık sesleriyle acılı acılı salamı verecekler mi? Salamı vereceklerse, bir defa sala verip bitirecekler mi yoksa dönüp dönüp okuyacaklar mı? Salamı verdiler diyelim. Beni nasıl tanıtacaklar? Falan oğlu falan öldü mü diyecekler yoksa öldü de kurtulduk mu diyecekler? Salıma kaç kişi yapışacak? Cenazeme kaç kişi katılacak? Yoksa kimse gelmeyip mezarlar müdürlüğünden dört görevli mi cenazemi kılıp defnedecek? İmam, nasıl bilirdiniz diyecek mi? Cemaat iyi bilirdik diyecek mi yoksa iyi bilmezdik mi diyecek? Hakkınız varsa helal eder misiniz diyecek mi? Dedi diyelim. Hep birlikte helal olsun diyecekler mi? Helal etmiyoruz, derlerse halim nice olur? Cenazemi belediye görevlileri ya da çok az sayıda katılım olursa, ardımdan seveni de yokmuş, kendi etti, kendi buldu şeklinde konuşulacak mı? Bu yüzden eşe dosta zaman zaman diyorum ki öldüğüm zaman cenazemi bekletin. Çok kişinin kaldırılacağı bir vakitte ortaya çıkarın. Diğerlerinin kalabalığı arasında benim cenazem de aradan çıksın diyorum. Böyle diyorum ama şu ana kadar beni ciddiye alan olmadı. Gülüp geçiyor herkes. Adım çıkmış ya şakacıya. Şaka yapıyorum sanıyorlar.  

Ama ne edersiniz ki her faninin başına geldiği gibi ölüm benim de başıma gelecek ve beni nasıl bir akıbet beklediğini bilmiyorum. Beni kahreden de bu.

Haydi her şey bitti. Diri iken yanımda olmayanlar, bari son görevimizi yapalım deyip kısmi bir katılım oldu cenazeme. 

Öbür dünyaya gittim. Melekler ne diyecekti? “Gördüğümüz kadarıyla geride pek sevenin yokmuş. Bunu cenazende gördük. Bakalım burada halin nice? Bunu da şimdi göreceğiz” derlerse, bilin ki yandım. 

Of...gördünüz merakımı. Garipsediniz biliyorum. Ne edersiniz ki merak. Ama iyi biliyorum ki öldükten sonra ne olup bittiğinden hiç haberim olmayacak. Kahrım buna.

Beni bu merak kahretse de öldükten sonra beni nasıl bir defin işi beklediğini bilemesem de bana kızacaksınız, şimdi zamanı mı diyeceksiniz, bunun şakası mı olur diyeceksiniz ama içimde kalacağına söyleyeyim. Yoksa çatlar ölürüm. Diyanet, deprem günü yaptı bunu. Enkaz altında "Kimse yok mu? Sesimi duyan yok mu? Beni kurtarın" feryatlarıyla bir kurtuluş ümidi bekleyenler, tutunacak bir dal arayanlar, daha diriyken diri diri salalarını dinlediler. Bu salaların "Ey enkazdakiler, bizden umudu kesin. Başınızın çaresine bakın. Deprem çantasını daha önce hazırladıysanız, çantanız da yanınızda ise açın çantanızı. Su şişenizi çıkarın. Üzerine bir bardak soğuk su için. Bize kızacaksınız. Dirinize ulaşamadık. Sizi çıkaramadık ama hep böyle olumsuz düşünmeyin. Biraz da iyi taraftan bakın. Bu salalarımız da bunun öncüsü. Çünkü biz sağ kalanlar size olan son görevimizi en iyi şekilde yerine getireceğiz. Hepinizin cenazesini kılacağız. Hatta cenazenize siyasilerimiz ve devlet erkanı da katılacak. Sizin adınıza onlardan helallik alacağız. Onlar da size haklarını helal edecekler. Unutmayın ki biz sizin kötü gün dostunuzuz. Okuduğumuz bu salalar, ardından kılacağımız cenazelerimiz de bu dostluğun bir göstergesi. Cenazenizi kokutmayacağız anlayacağınız. Yeter ki bu soğukta bizi de fazla bekletmeyin. Bir an evvel ölün. Ardınızdan birer de Fatiha okuruz, olur biter. Unutmayın ki ölümünüz, ardınızda kalan aile fertlerine talih kuşu konması demektir. Çünkü onlara bir yıl içerisinde depreme dayanıklı sıfır evler verilecek. Ayrıca bu salanın öneminin de farkına varın. Çünkü hakkında okunacak salayı, teçhiz ve tekfini merak eden bir fani var. Ona nasip olmadı ama siz şanslısınız. Zira siz ondan önce bu merakı tattınız. Bunun da kıymetini bilin" anlamına gelmeli. Ya değilse diri diri niye salalarını versinler. 

Burada bazılarınız enkazda canlılar varken sala vermenin zamanı mıydı diye Diyanet’e kızabilir. 15 Temmuzda sala verdiren önceki başkanı taklit etti diyebilir. Taklit maklit bir görev ifa etti ve benim merakımı giderdi. Şimdi beni meraklandıran, nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek kaldı. Bunu da enkazda iken salasını dinleyip ardından sağ kurtulan bir depremzede kaldıysa, yaşadığı bu hissiyatı sosyal medya aracılığıyla yazıp paylaşması. Bunu yapan bir depremzede çıkarsa, buna minnettar kalacağım. Haydi göreyim sizi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde