Zaman zaman depremleri işin
uzmanları hatırlatır. Bilmem kaç şiddetinde beklenen depreme hazırlıklı olmamız
uyarısı yapılır. Bu şekil hatırlatıcıları dinlesek de uyarılarını kulak ardı
ederiz. Çoğu zaman da ne olacak, felaket tellalı deriz.
Nihayet uyarılar deprem ansızın
genellikle derin uykuda iken kapımızı çalar. Ardından devletiyle milletiyle
depreme odaklanırız.
Devlet tüm imkanları seferber
eder.
AFAD en çabuk şekilde deprem yerine
ulaşır. Çöken ve yıkılan binalarda iğne ile kuyu kazarcasına canlı çıkarmaya
koyulur.
Her canlı çıkarılana sevinirken ölü
çıkarılanlara üzülüyoruz.
Kızılay kan, battaniye, çadır,
ısıtıcı vb. yardımlarla deprem bölgesine ulaşarak depremzedelerin yaralarını
sarmaya çalışır.
Yardım kuruluşları da harekete
geçer.
Ülkenin her bir yerinden yaralıları
tedavi için doktor ve hemşire sevki yapılır.
Deprem bölgesinde olmayanlar maddi
yardım için ilgili kuruluşlara nakdi yardım yapar.
Kan ihtiyacını karşılamak için
vatandaş Kızılay Kan merkezlerine koşar.
Tüm koşuşturma ve hızlı harekete
rağmen geriye büyük hasar kalır: Yıkılan binlerce ev, hasar görmüş
binalar, ölen ve yaralanan binlerce insan.
Ölenler geriye gelmez ama geride
kalanların yaraları hızlı bir şekilde sarılır.
Geriye depremde ölmemiş ama depremi
derinden yaşamış kişilerin psikolojisi kalıyor. Bu psikoloji de bugünden yarına
birden geçmez. Belki de bu etkiyi yıllar yılı yaşıyor olacaklar.
Genelde soğuk ve kışın bastırdığı
zamanlarda kapımızı çalan depremler, coğrafya kaderdir misali maalesef bu
ülkeyi birkaç yılda bir yoklar.
Deprem öncesi uyarılara kulak
vermediğimizi yazının başında belirttim. Deprem esnasında bu yıkımlar niçin
denmiyor. Çünkü sıcağı sıcağına arama ve kurtarma çalışmaları yapılıyor.
Bir müddet yaraları bu şekil sarmaya
devam ederiz. Sonra kaldığımız yerden gündelik hayatımıza devam ederiz. Bir
daha da depremi hatırlamayız.
Ne zaman hatırlarız? Yeni bir deprem
olunca. O zaman yine aynı koşuşturma ve sahneler...
Hayatımız maalesef bu şekil devam
edip gidiyor.
Ve biz ve bizi yönetenler tedbir almadan
yolumuza devam edeceğiz.
Bir türlü depremle yaşamayı öğrenemeyeceğiz.
Pazarcık merkez üssü deprem de maalesef
son depremimiz olmayacak.
Ve biz depremlerden ibret almadan, gereğini yapmadan, yıkılan ve çöken binaları yapanlardan, denetleyenlerden hesap sormadan yaşamaya devam edeceğiz. Maalesef durumumuz bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder