Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (1)

Barbaros ULU müstear ismiyle yazdığım yazılardan biri, birine dokunmuş. Bu yazıdan bir şey çıkmayacağını anlayınca müflis tüccar eski defterlere sarılır misali, eski yazılarıma bel bağlamış. O kadar yazımdan altı tanesini seçip hakkımda şikayetçi olmuş.  İnceleme ve soruşturma sonucunda muhakkikler altı yazının beşinde suç unsuru tespit edince üzerimdeki idarecilik görevi sona erdi ve il emrine atandım. İkisi aynı binada, biri İHO, diğeri ortaokul, öbürü de bir meslek lisesi idi. Seç beğen, elimizde bunlar var dendi.  Her iki mevki de şehir merkezine uzaktı. Hangisini seçeyim diye pek düşünmedim. Zaten düşünmek için elde fazla seçenek yoktu. Hiç meslek lisesinde çalışmadım. Bir de o ortamı göreyim deyip meslek lisesi olsun diye dilekçe verdim. Tercih ettiğim meslek lisesini duyan, keşke ortaokulları tercih etseydin, ne işin var meslek lisesinde dedi. Okulun ismini duyan da neredeymiş bu okul, böyle bir okul var mıymış dedi. Okulu tanıyan da olumsuz bir şey söylemese de yüz ha

Bu İnat Niye?

Her kurban bayramında kurban kesme esnasında yaralananlar haber değeri taşımıyor artık. Çünkü her bayramda o kadar çok kişi yararlanıp soluğu hastanelerin acillerinde alıyor ki bu tür yaralanmalar vakayiadiyeden oldu artık.  Bu bayramın ilk gününde yaralanıp sağlık kuruluşlarına müracaat edip tedavi olanların sayısını Sağlık Bakanı yaklaşık 16.000 olarak açıkladı. Bu sayının dışında, öyle zannediyorum, yaralandığı halde hastaneye gitmeyip elini, kolunu sarmak suretiyle kendi kendine tedavi olan kaç on altı bin vardır. Bayramlarda kurbanlıkların kaçması, kurban kovalamaca da olağan haberlerden. Bu haber de Konya'dan. Videoya çekmişler. Bir büyükbaş evin çatısına çıkmış. Çatıdan dama derken, damdan yere atladı hayvan. Ayağa kalkması zor derken, baktım kalktığı gibi yine koşmaya devam etti kurbanlık. Videoya alınmayan daha nice kaçan kurbanlıklar vardır.  Yine piyasa resmi kasapların dışında amatör kasaplarla dolu.  Daha bir de hacca kasap olarak giden görevli kasaplarım

Her Doğru Bir Şekilde Söylenmeli

Eski zamanlarda bir kralın  çok sevdiği bir atı varmış. O atı o kadar çok severmiş ki sadece o atın bakımı için özel adamlar görevlendirmiş. Vezirine de “Bu atıma hiçbir şey olmayacak. O kadar iyi bakacaksınız ki asla ölmeyecek. Şaşar yanılır da biriniz bana öldüğünü söylerse bilsin ki onun da kellesi gider.” demiş. Başta vezir olmak üzere herkes atın sağlığıyla   yakından ilgilenir olmuş. Aradan yıllar geçmiş. Her canlı gibi at da hastalanmış. Ne yaptılarsa hayvanı iyileştirememişler ve hayvan ölmüş. Vezir durumu krala nasıl bildireceğini düşünmeye başlamış. Krala atınız öldü dese, vezir  kellesinin gideceğini biliyor. Söylemese kral atım nerde derse ne yapacak. Vezir düşünmüş, taşınmış, sormuş, soruşturmuş. Sonunda atının öldüğünü krala haber vermeye karar vermiş. Kralın huzuruna çıkmış. Kralla aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: — Kralım sizin atınız var ya -Eee var. — Sizin atınız ahırda yere yattı. — Tabi ki ahırda yatacak. Bunda ne var? — At ayaklarını uzat

Batı'da İki Güzel Hareket

Belçika Başbakanı, ülkesinde yapılan seçimlerde beklediği sonucu alamaz ve seçim sonuçlarını hayal kırıklığı olarak görür ve sorumluluğunu üstleniyorum açıklamasının ardından istifa eder. Kral da istifasını kabul eder. Burada iki güzel hareket var. İlki başbakanın seçimde başarısızlığını kabul etmesi. İkincisi de tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesini işletmesi. Koltuğuna çakılıp kalmıyor.  Bizde ise ardı arkasına onlarca seçime girip başarılı olunamadığı halde ne başarısızlık kabul edilir ne de istifa düşünülür. Delegeleri tarafından tekrar seçilmeyince büro tutup çalışmasına devam eden ve siyasetten bir türlü kopmayan insanlarımız var. Hala koltuğu nasıl elde ederim hesabı yapılıyor. Bir başka haber, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yeter kadar sandalye elde edemeyince, meclisi feshederek erken seçim kararı alır. Bizde ise genel seçimlerin ardından mahalli seçimler yapılır. Halk desteğini çekmesine ve rakiplerine karşı bir mağlubiyet y

Karpuzlar Bir Çeşit Bu Sene

Babam iyi karpuz seçer, alırsa en iyisini alır der çocuklarım benden için. Verilen bu gazdan sonra kim tutar beni. Koşarım markete karpuz almaya. Babam iyi karpuz seçer, alırsa en iyisini alır der çocuklarım benden için. Verilen bu gazdan sonra kim tutar beni. Koşarım markete karpuz almaya. Marketin karpuz reyonuna gelir, o değilden bir bakarım karpuzun fiyatına. Çünkü benim için önce fiyatı gelir. Karpuzun iyiliği de fiyatıdır.  Fiyatını makul görürsem, gözüm karpuzlara kayar. Önce gözümle seçer. Ardından sol elime alır, sağ elimle karpuza şaplak atarım. Tın tın öttü mü benim için bu karpuz iyi karpuzdur. Öyle ya fiyatı iyi ise üzerine bir de tın tın ötüyorsa daha ne isterim. Üzerine elimle taşıyabileceğim birkaç kalem daha bir şey aldıktan sonra elime sağlı sollu alır, sonra evin yolunu tutarım. Çünkü genelde arabasız alışverişe giderim. Dinlene dinlene yol alırım. Mübarekler, yürüdükçe kurşun gibi olur. Evde "Niye bu kadar büyüğünü aldın? Dolaba nasıl sığacak” muhabbe

Farelerin Dili Olsa (2)

O değilden “Batan gemiyi önce fareler terk eder deyimi hakkında başkası ne demiş diye sanal aleme baktım. X hesabındaki profilinde biri şöyle paylaşmış: “ Batan gemiyi önce fareler terk eder. Farelerin korkaklığına vurgu yapan bir deyim. Yanlış. Fareler geminin sintinesine yakın yerlerde yaşar. Gemi batarken ilk onların olduğu yerler suyla dolar.  Yani korkaklıktan değil. İlk fark ettikleri için.” Alp Sirman Burada çarpıtmayalım, bu deyimler kastedilen bu değil diyebilirsiniz. Tamam bu anlamda kullanılmasa da olur olmaz her yerde bu deyimi kullanmayalım. Kişi doğru yolda iken bu uğurda mağdur oldu, başına tehlike geldi diye kaçmayalım. Ama kırdığı yumurta kırkı geçmiş, her yeri kokutmuş, oturduğu koltuğa ben ustayım deyip arkasından o kadar uyarana rağmen gemiyi kayalıklara toslatmaya götürüyorsa, bırakın da bu tehlike anında bu tehlikeyi görenler söz dinlemeyen usta şoförü bir başına bırakıp fareler gibi atlasın. Akıllıca hareket budur. Anca beraber kanca beraber, bi

Farelerin Dili Olsa (1)

"Batan gemiyi önce fareler terk eder" deyimi herkesin dilinde pelesenk olmuş durumda. Kullanan kullanana.  Bu deyim yerinde kullanılırsa cuk oturur. Buna eyvallah. Ama öyle yerlerde kullanılıyor ki iyice kabak tadı veriyor.  Öbür dünyada herkes birbirinden davacı olunca herhalde fareler bizden davacı olurlar: Ya Rabbi, ne korkaklığımız kaldı ne ihanetimiz. Buldular bizim gibi küçük ve güçsüz bir hayvanı. Önüne gelen vuruyor, giden vuruyor. Yaşamak için bir şeyler bulmamız lazım. Nerede bir yiyecek kokusu alırsak, erişmek için aç köpek fırın deler misali deler gireriz. Bizden yiyeceğini esirgemek için tuzak kurup üzerine peynir koyanı mı aran, bizi yakalasın diye kedi besleyeni mi aran, özellikle sağlık alanında yaptıkları ilacı test etmek için bizi kobay olarak kullananı mı aran... Hepsinden geçtim. Hepsini yapsınlar. Kabulümüzdür. En çok zorumuza giden de bizi korkaklıkla itham etmeleri. Evet korkuyoruz. Zira etimiz ne budumuz ne? Zira biz ormanların kralı de