Ana içeriğe atla

Polise Yasak Yok mu?

Pazar günü Muhacir Pazarından geliyorum. Millet Bahçesinin sağıma alıp Ahmet Özcan Üst Geçidine doğru gidiyorum. 

Işıklara geldim. Bölünmüş yolun ilkini geçtim. Yayalara kırmızı yandığı için orta refüjde beklemeye koyuldum. 

Feridiye Karakolu tarafından gelen araçların geçmesini beklerken önümden bir polis arabası geçti. Sola Muhacir Pazarına doğru dönerken polis arabasını süren polisi, bir eli direksiyonda, diğer eli kulağında telefonla konuşuyor gördüm. Yanında da resmi üniformalı bir polis oturuyordu. Arka koltuklarda polisin olup olmadığına dikkat etmedim.

Göreve gidiyor olmalılar. Siren sesi yok, korna çalma yok, hızlı gitme yok. 

Araç süren polisin telefon konuşması dikkatimi çekti. Polistir, amiri aramış olabilir ya da 112'ye gelen bir ihbarı haber veriyor olabilirler. 

Yalnız araç hareket halinde iken vatandaşa telefonla konuşması yasak. Polis görürse veya kameraya yakalanırsa vatandaşa ceza yazılıyor.

Acaba polisler bu yasaktan muaflar mı? Bunu bilmiyorum. Muaf olsalar bile vatandaşa örnek olmaları gerekir ve hareket halinde iken telefonla konuşmamalıdırlar.

Eğer görev gereği telefona cevap vermesi gerekiyorsa, pekala konuşması için telefonu yanındaki mesai arkadaşına verebilir ya da kulaklık aracılığıyla konuşmasını yapabilir.

Önemli bir olay için illa kendisi cevap verecekse, aracı sağa çekip konuşmasını yapabilir. 

Görev gereği konuşma yapıyor olsa, yanındaki arkadaş bu konuşmaya cevap verebilir. Belli ki özel bir görüşme yapıyor.

Doğru mu bu polisin yaptığı? Doğru olduğunu kimse söyleyemez. Bir kural ve bir yasak varsa herkesi bağlamalıdır.

Millete telefonla konuştuğu için ceza yazan polisin bu tavrı, imamlar için söylenen, “Ele verir telkin, kendi yutar salkımı” sözüne çok benziyor. Yine “İmam osurursa cemaat sıçar” sözü de bu konuya uygun sözdür.

Hasılı polisin trafikte üstelik kavşakta gizleme gereği bile duymadan alenen telefonla konuşması bana garip geldi. Polisin kırmızıda geçtiğini, hız sınırına riayet etmediğini, güvenlik şerifin kullandığını, kaldırım üzerine araç koyduklarını görmüştüm de telefonla konuşanına ilk defa denk geldim. Telefon dışında diğer yaptıklarının bir makul izahı olabilir ama bence telefonla konuşmasının hiç makul izahı olamaz. Telefon vatandaşa risk ise, trafiği tehlikeye atıyorsa, aynı şeyler polisler için de geçerlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde