Ana içeriğe atla

FETÖ ve İki Profil

Milli Görüş geleneğinden gelme idealist bir ilahiyatçıyı ortaokul ve liseden beri tanırım.

Aynı yurtta birlikte kaldık.

O zamanlar ikimiz de idealist bir genç idik. 

Düşüncemizin ve siyasi görüşümüzün iktidar olması ülkenin kurtuluş akçesi idi bizim için.

Daha o zamanlar oy hakkımız olmasa da savunduğumuz partinin % 10 barajını aşamaması bizi üzerdi.

Okuyan birisi idi aynı zamanda. O zamanlar Milli Gazete alır, köşe yazılarına varıncaya kadar okurduk, siyaseti de takip ederdik. Birlikte değerlendirmeler yapardık.  

Bir gün kartel medyasından bir gazete (zannedersem Milliyet) Milli Görüş Lideri'nin başına, beyaz namaz takkesi geçirilmiş bir fotoğrafını sekiz sütuna manşet yapmış. Fotoğrafın yanına da "Gerici yobazın hezeyanı" başlığını atmıştı. 

Bu hakaret zorumuza gitmiş, kendimize yapılmış bir hakaret görmüştük.

İkimiz birlikte bir hafta sonu yurtta elimize kağıt kalem aldık. Oturup hakaret eden gazeteye cevap yazdık. Şu anda ne yazdığımızı hatırlamıyorum ama belki de hakarete hakaret yapmıştık veya siz Hocamızı yanlış tanıyorsunuz. O öyle biri değil şeklinde bir şeyler yazmıştık. Ortaokul talebesi ne yazarsa artık. 

Yazdığımızı zarfın içine koyduk. Gönderen kısmına sanatçı Cevat Kurtuluş'un ismini, alıcı kısmına da gazetenin adresini yazıp Kayalıpark’ taki PTT'ye gelerek pul alıp görevliye vermiştik.

Gazeteden bize bir geri dönüş olmadı. Zaten olsa da gönderen kısmına adres yazmamıştık. 

Nasıl yazacaktık ayrıca. Mektubu yazıp PTT'ye atmaya girerken belki de ayaklarımız korkudan tir tir titriyordu. Ne de olsa çocuğuz daha.

Ben ilahiyatı bitirip öğretmenliği tercih ettim. O arkadaş ise benden bir alt devre olarak ilahiyatı bitirdikten sonra Diyanet'te ve MEB'de görev almadı. Belediyeye girdi.

Uzun yıllar değişik müdürlükler yaptı belediyede.

Bir zaman sonra belediye başkan yardımcısı oldu.

Belediyelerde her seçimden seçime başkan değişince her başkan istediği kişileri yardımcı ve daire başkanı seçer. Öncekileri istifaya zorlar, istifa etmezlerse kızağa alırlar. Bu arkadaş da başkan yardımcılığını bıraktıktan sonra yine bir üst görevde görev aldı.

Doğruluk ve dürüstlüğüne şüphe etmediğim, prensibinden ödün vermeyen, gelene ağam, gidene paşam demeyen, kimseye eyvallah etmeyen, dert sahibi samimi bir arkadaş idi.

Başkan yardımcılığı döneminde bir toplu konut projesinin başlangıcından sonuna kadar emeği olan bu arkadaşa, huzur hakkı olarak bir daire verilir, bu senin hakkın denir ama ben bunu kabul edemem, benim hakkım değil diyerek reddeder. Başkası olsa havada kapar, ikincisi yok mu der.

Gel zaman git zaman yine belediyede, personelden sorumlu önemli bir görevi deruhte ederken 15 Temmuz olur. Belediye başkanı önüne kabarık bir liste koyar. Bu ne diye sorar. Bunların Bank Asya hesabı var. Bunları atacağız der. Başkanım, bu işçilere zamanında maaşlarını vermek için bu bankadan hesabı taşeron şirket açtırdı. Bundan dolayı FETÖ bağlantısı gerekçesiyle atmak hakkaniyete sığmaz. Üstelik bu bankada hesaplarının olması terör örgütü üyesi oldukları anlamına gelmez der. Başkan, biliyorum. Yalnız tüm belediyeler atıyor. Biz kimseyi atmazsak, bize FETÖ ile mücadele etmiyor derler. Hepsini atmasak da üç beş tanesini atalım ki şüpheleri üzerimize çekmeyelim der. Hiç kusura bakmayın, ben FETÖ ile aslanlar gibi mücadele ediyorlar desinler diye bırakın üç beş kişiyi, bir kişiyi bile atmak için ne teklif ederim ne de imza atarım. Kimseye iftira atmam, kimsenin de ekmeğiyle oynamam diyerek belediye başkanına itirazını yapar.

Düşünebiliyor musunuz, FETÖ ile mücadele ediyor görünmek için üç beş kişiyi atmayı düşünen bir belediye başkanı var karşınızda. Güya şehrin en güvenilir anlamında şehrulemin deniyor kendisine. 

Şimdi kendimize şu soruyu soralım. Bu belediye başkanı türünün son örneği, nevi şahsına münhasır biri mi yoksa FETÖ ile mücadele ediyor görünmek için masumların canını yakan veya yakmaya çalışan başka belediye başkanları veya üst düzey görevliler de var mı? Temenni ederim ki bu belediye başkanı sahasında tek olsun. 

Bildiklerini ve şahit olduklarını anlatsa veya yazı konusu edinse inanın, dudağınız uçuklar. İnanmazsınız, o kadar da değil dersiniz. 

Bu arkadaş şimdi ne yapıyor derseniz, buralar bana göre değil deyip daha da faydalı olacağı çok genç yaşında emekliliğe ayrılır.

Şimdi münzeviye benzer bir hayat yaşıyor. Kendi kabuğuna çekilmiş. Birkaç defa çay içtik birlikte. Yaşadığı tam bir hayal kırıklığı. Çoğu kimsede olduğu gibi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde