Ana içeriğe atla

Üzmeye Değen İnsan Tipi

Sorsalar, insanın en kötüsü kimdir diye bilirim bunun tek cevabı yoktur.

Kim, neden muzdarip ise ona göre cevap verir:

Kincisi, hasetçisi, içten pazarlıklısı, yüze gülüp arkadan vuranı, niyet okuyucusu, gıybet yapanı vb. hoş görülmeyen özellikler sayılabilir. 

Bunların içerisine laf taşıyanı da eklemek hatta en başa koymak lazım. Çünkü bana göre insanın en kötüsü laf taşıyan kimsedir. Bunlara gammaz yani ispiyoncu denir. Halk arasında koğucu da denir. Kısaca söz getirip götüren kimsedir. 

Bu tiplerin görevleri, "birinin bir kimse için ya da başkasının onun için söylediği kötü sözleri, aralarını açmak amacıyla kendilerine ulaştırmaktır”. 

İlla arayı açmak gibi bir niyetleri olmayabilir bazılarının. Çeneleri düşük olduğu için gördüklerini, duyduklarını aktarırlar.

Bunu yaparken iki kişinin arasını açabileceğini hiç hesaba katmazlar. Güya söyleneni aktarmakla o kişiye iyilik yaptığını bile sanırlar. 

Ağızlarında bakla ıslanmayan bu tipler laf taşımayı marifet bilirler. 

Asla güven vermezler. 

Bu özelliğini bilenler, bu tiplerin yanında ne söyleyeceği konusunda kelime ve cümlelerini seçer. 

Koğuculuğu; 

Ara açmak amacıyla kasten yapıyorlarsa bu tiplerden korkulur. 

Sonucunu düşünmeden laf getirip götürüyorlarsa ahmak insandırlar. Bunlardan da korkulur. 

İnsanların arasını açıp içten içe oh olsun, beter olun sevinci yaşıyorlarsa yine korkulur. 

Niye söyledin dendiğinde, ne var bunda, o zaman söylemeseydi şeklinde kendini savunmaya kalkarsa yine korkulur. 

Bu tiplerin, ara açıldıktan sonra tüh deyip pişmanlık duyması çoğu zaman sahtedir. 

Bu tiplerden dost olmaz. Olsa olsa düşman olur.

İnsanların en şedidi olan bu tiplerin en büyük faydası, duyulmasını istediğin bir şeyi bu tiplere duyurmaktır. Hoparlörden ve ajanslardan daha etkilidir bu tipler. Kısa zamanda en ücra yere kadar lafı ulaştırırlar.

Çevrenizde vardır böyleleri. Akıl sağlığınız için bu tiplerin yanında susmanız, onlara malzeme vermemeniz en akıllıca harekettir. Hatta susma orucuna niyetlenmeniz çok iyi olur. Şayet sizden başkasına götürecek bir malzeme bulamazlarsa, bu tiplerin en büyük üzüntü duydukları gündür. Çünkü malzeme bulamadıkları her an onları kahrı perişan eder. Onları üzmeye değmez mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde