Ana içeriğe atla

Futbol Neyine?

Zaman zaman futboldan yazıyorsun. Dini, siyasi ve güncel konulardan yazsan olmaz mı? Futbol senin neyine? Sonra futboldan ne anlarsın sen? Ayrıca futbol karın doyurmuyor ki.

Doğrudur, futboldan yazıyorum. Belki bazılarının garibine gitse de futboldan yazmanın bir maliyeti yok. Futboldan yazmak için bir bilgi ve birikime gerek yok. Biraz ilginin olması yeterli. (Bu arada futbola dair tüm ilgim ve bilgim, dakika, sole ve sonuçtan ibaret).

Ayrıca futboldan yazmanın bir maliyeti, bir masrafı yok. Kara listeye de alınmıyorsun. Futbolun fanatikleri olsa da diğer alanlara göre biraz centilmenlik var. Penaltıydı, değildi, iyi oynadı, kötü oynadı, maçı hak etti, etmedi, hakem maçı katletti, oyunun sonunu etkiledi veya etki etmedi gibi yazar durursun. Okuyucu katılır veya katılmaz. Ama en azından başın ağrımaz.

Halbuki dini konularda yazmak bedel ister. Çoğunluğun kabul ettiği dini görüşe, farklı bir perspektiften bakarsan, mimlenirsin, tekfir bile edilirsin. Çünkü toplumda kendisini şeyhülislam olarak gören sayısı çok.

Siyasi konularda zaten yazamazsın. Yazmaya kalkarsan, ucu kendi partisine dokunanlardan bir güzel şamar yersin. Ki siyasi alanda da toplumun her biri siyaset uzmanı.

Hasılı din ve siyasi alanda bu ülkede herkes üstat. Bu yüzden bize laf düşmez. Bunun için de başını belaya sokmaya hiç gerek yok.

Güncel meseleler denince akla Filistin geliyor. Elden bir şey gelmeden konuşmanın ve gündemde tutmanın bir faydasına inanmıyorum.

O yüzden bir faydası ve getirisi olmasa da futboldan gayrısı cıs görünüyor. Futbol yorumunda anlaşamasan bile bir orta yol bulursun.  Halbuki dini ve siyasi konularda kimse kimseye Nuh dedirtip peygamber dedirtemez.

Hasılı futbolda;

En azından dışlanmıyorsun.

Mimlenmiyorsun.

Kara listeye alınmıyorsun.

Tu kaka yapılmıyorsun.

Düşman bellenmiyorsun.

Vebalı muamelesi görmüyorsun.

Kısaca başın ağrımıyor. Önemli olan da bu değil mi? Azıcık aşım, ağrısız başım. Nemelazım ötesi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde