Ana içeriğe atla

Beni Ayakta Alkışlayan Pazarcı

Tatil dönüşü eve baktım, atılacak çöp bile yok. Çöp yoksa çöpün ham maddesi de yoktur deyip bir pazar listesi hazırlayarak soluğu pazarda aldım.

Girdim pazarın bir köşesinden. Sebze ve meyve alacağım. Piyasa günbegün değişiyor pazar ve marketlerde. Önce şöyle bir tur atayım, fiyatlar hakkında bilgi sahibi olayım istedim.

Evden çıkarken bir de kışlık sarımsağa bak denmişti. Gözüme ilk sarımsak ilişti. Kaç lira delikanlı dedim irilerini göstererek. 250 TL dedi. Küçükleri de 150 olur dedi. Kastamonu sarımsağı imiş. Hayırlı işler deyip giderken gel 230 olsun, hatta 200 olsun, küçükler de 130 olsun dedi. Sağ ol, kalsın diye ilerlemeye çalışırken arka arkaya fiyat indirmeye devam ediyordu pazarcı.

250'den 200'e indiren esnaf olur mu? Demek ki 200 liradan bile ekmek yiyor bu pazarcı. Ne diye önce fiyatı abartıp sonra yelkenleri indiriyor anlamadım. Sarımsak satan pazarcı güven vermediği için ondan sarımsak almadım. Başkasına da sormadım.

Az ilerleyip salatalığın fiyatını sordum. Gel 20 olsun dedi. Eyvallah dedim, alıcı olmayan gözle dolaşmaya devam ettim. Neyini beğenmedin bu salatalığın, sana 20 liraya salatalık veriyorum. Almıyorsun. 20 lira para mı? Helal olsun, seni ayakta alkışlıyorum dedi. 

Ne muhatap oldum ne durdum. Çekip gittim yanından. 

Almıştım başa belayı sabah sabah diyeceğim. Ama öğle vakti idi pazara gittiğim. Belli ki pazarcı sabahtan beri yorulmamış, pek satamamış, çeneye vermiş. Akşama kadar çenesi iyice düşer. 

Gözümü kestirdiğim başka yerlerden domates, biber, salatalık, meyve aldım. Bu arada salatalığa da 20 verdim. 

Başka ne alayım diye turlarken, biri salatalık 10 lira diye bağırıyordu önünden geçerken. Hiç geriye dönüp bakmadım. Herhalde az önce beni ayakta alkışlayan olmalı. Şakasına, acaba 10'a alır mı diye bağırıyor sandım. Az ileriye gittikten sonra kim bu diye geriye dönüp baktım. Bana az önce 20'den salatalık vermeye çalışandan başkası değildi. Ne ara indirdi anlamadım.

Merak ettiğim bu adam sabah saatlerinde salatalığa kaç fiyat çekti acaba? Daha öğle vaktinde 20'ye indirmişse akşama kaça indirir bilemiyorum.

Bir malın bir ederi bir maliyeti bir piyasası olur. Bir ürün daha öğle vakti yüzde yüz indirilir mi? Herhalde ya tutarsa deyip öylesine fiyat belirliyor çoğu pazarcı. Akşam vakti olsa, eve götürmektense elden çıkarayım deyip fiyatı indirebilir. Daha öğle vakti millet yeni yeni pazara geliyor. Merak ediyorum bunların kar marjı ne kadar? 

Benim anlamadığım, pazarcıların bağırması, gürültü çıkarması kanunla yasaklanmadı mı? Bu kanun hala yürürlükte olduğuna göre bu pazarcılar niye bağırıyor? Kanun uygulanmıyorsa, pazarcı iplemiyorsa, denetim ve müeyyidesi de yoksa bu kanun niye duruyor?

Fiyat soran her müşteri o pazarcıdan almak zorunda mı?

Sonra niye fiyat soruyoruz? Müşteri her ürünün fiyatını öğrenmek için pazarcıya fiyat sormak zorunda mı? Niçin sebze ve meyvelerin önünde etiket yok?

Lokanta ve kafelerin girişlerinde fiyat zorunluluğu var da niçin pazar tezgahlarında satılan ürünlerde fiyat yok? Pazarcılar her fiyat sorana cevap vermekten yorulmuyor mu?

Bence pazar tezgahında satılan ürünlerde fiyat yazma zorunluluğu getirilmeli ve bu kurala uyulup uyulmadığının kontrolü yapılmalı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde