Ana içeriğe atla

İnce Kabuk Domates

Küçüklüğümde domatesi mevsiminden mevsimine görürdük.

Müstakil evi olan herkesin bahçesinde domates, biber, patlıcan, fasulye, salatalık çizileri olurdu. 

Bahçeye ekilenler çıkıncaya kadar pazardan alınırdı. Domatesin çeşidi var mıydı, hatırlamıyorum. Pazarcı ne getirdiyse, onu alırdı herkes. Belki de yerli vardı çeşit olarak.

Şimdi ise yerli, sera, köy, pembe, Bursa, salçalık, kurutmalık, turşuluk, çeri, yemeklik ve kahvaltılık, ekşi, ince ve kalın kabuk gibi çeşitleri var.

Üstelik sadece mevsiminde değil, her mevsim her türlü sebzeyi görmek mümkün. Özellikle domatesin çeşidi saymakla bitmez.

Herkesin aradığı, almak için koştuğu bir domates türü var: İnce kabuk. 

Bu domates türünün kabuğu ince olduğuna göre diğerlerinin kabuğu kalın olmalı. 

Daha fazla para verip alıyorsun ince kabuk domatesi. 

Varsın fazla olsun, ağız tadıyla yiyelim diyorsun. 

Kahvaltıya dilimliyorsun. Bazen de menemen yapalım diyorsun. 

Bir bakıyorsun ki o fazla para verip aldığın domatesin ince kabukları soyuluyor.

Niye soyuyorsun? Bunlar ince kabul diyorsun. Efendim, yemeğin içinde kabukları ortaya çıkıyormuş. 

Tamam, ince kabuklar yemeğin içinde çıkabilir, ağzına da kabuk gelebilir. 

Domates ince veya kalın kabuk olsun, hepsi yemeklerde soyulacaksa, yani yemeğin içine kabuk gitmeyecekse, o zaman pazar ve markette niye fellik fellik ince kabuk domates arıyoruz? Niçin fazla para vererek ince kabuk domates alıyoruz? 

Madem incesini ve kalınının kabuğu her halükarda soyulacak. O zaman kalın kabuk alalım, soyalım. Üstelik ince kabuğuna göre daha az para ödemiş oluruz. 

Küçücük aklımın almadığı nokta da burası.

Yoksa siz de mi pazar,  markette domatesin ince kabuklusunu alıp ardından kabuğunu soyanlardansınız?

Eğer böyle yapıyorsanız, kendinizde misiniz, ne yaptığınızı biliyor musunuz yoksa siz de mi uydum kalabalığa niyeti yapanlardansınız?

Şayet soyuyorsanız ve bu işin künhünü biliyorsanız, bu garibe de söyleyin de bu işin sırrını öğrensin, merakını gidersin. İnce kabuklusuna niçin fazla verdiğini bilsin. Evet, fazla verip incesini alıyorum ama değdi desin.

Son söz de televizyon, gazete ve YouTube videolarında her şeyi kabuğuyla yiyin, kabuğunu soymayı, esas vitamin ve fayda kabuktadır diyenler, domatese gelince niçin kabuklu yiyin demezler. Desinler ki belki bu ince kabuk soyma işi de son bulur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde