Ana içeriğe atla

Farelerin Dili Olsa (2)

O değilden “Batan gemiyi önce fareler terk eder deyimi hakkında başkası ne demiş diye sanal aleme baktım. X hesabındaki profilinde biri şöyle paylaşmış:

Batan gemiyi önce fareler terk eder. Farelerin korkaklığına vurgu yapan bir deyim.

Yanlış.

Fareler geminin sintinesine yakın yerlerde yaşar.

Gemi batarken ilk onların olduğu yerler suyla dolar. 

Yani korkaklıktan değil.

İlk fark ettikleri için.” Alp Sirman

Burada çarpıtmayalım, bu deyimler kastedilen bu değil diyebilirsiniz. Tamam bu anlamda kullanılmasa da olur olmaz her yerde bu deyimi kullanmayalım. Kişi doğru yolda iken bu uğurda mağdur oldu, başına tehlike geldi diye kaçmayalım. Ama kırdığı yumurta kırkı geçmiş, her yeri kokutmuş, oturduğu koltuğa ben ustayım deyip arkasından o kadar uyarana rağmen gemiyi kayalıklara toslatmaya götürüyorsa, bırakın da bu tehlike anında bu tehlikeyi görenler söz dinlemeyen usta şoförü bir başına bırakıp fareler gibi atlasın. Akıllıca hareket budur.

Anca beraber kanca beraber, biz bu yola beraber çıktık. Uğrunda ölürüz demesin.

Bir yerde, birileri ustalığına güvenerek faydadan ziyade zarar veriyorsa, laftan sözden anlamıyorsa, o kaptanı kendi düşene ağlanmaz deyip bir başına bırakmaktır.

Basiret, feraset, öngörü ve sağduyu budur.

Unutmayalım ki gemiyi kayalıklara toslatmaya götüren kaptanın en büyük destekçisi, tüm bu tehlikeye rağmen arkadan destek veren yolculardır.

Ortada bir suç, bir tehlike varsa ve bu telafisi mümkün olmayan yaralar açıyorsa, bunun en büyük suç ortağı o kaptana destek veren yolculardır. İyilik onu bir başına bırakmaktır. Akıl ve izan bunu gerektirir.

Hasılı “Batan gemiyi önce fareler terk eder” deyimini yerli yerinde kullanalım. Fareleri her daim günah keçisi ilan etmeyelim.

Farelere söz söylenecekse, bir söz de zararı ayyuka çıkmışlara olsun. Adalet bunu gerektirir. Değilse, kimse yola çıktıklarını yolda değiştirmez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde