Ana içeriğe atla

Bir İmamın İşgüzarlığı

13.09.2024 tarihli cuma hutbesi gittiğim camide Gazze üzerineydi. Dinlerken Gazze üzerine bir yılda bu kaçıncı hutbe. Diyanet sanırım konu sıkıntısı çekiyor. Gazze'yi ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Bir boşluk bulursam, "Hutbelerde Temcit Pilavı Dönemi" başlığıyla bir yazı yazayım dedim.

Eve gelince Diyanet'in bu tarihli hutbesini aradım. Böyle bir hutbe bulamadım. Aynı tarihli hutbe Mevlidi Nebi üzerineymiş. 

Bu caminin imamı farklı konu irat ettiğine göre imamlar Diyanet'in belirlediği hutbeye rağmen kendileri farklı hutbe irat edebiliyor mu? Anlaşılan o ki farklı hutbe tercihi, gittiğim bu cami imamının işgüzarlığından başka bir şey değil. 

Gerçi imam caminin her zamanki görevlisi değildi. Daha önce bir defa daha görmüştüm bu hutbe okuyanı. Ya müezzin ya da imamın, yerine bıraktığı mahalleden biri olmalı. Öyle de olsa kafasına göre hutbe okumaması lazım. 

İmam madem farklı konu seçti. Bari bir haftadır Türkiye gündeminde olan ve büyük tepkilere sebep olan Narin kızımız ve Sıla bebek içerikli bir konu seçseydi dedim. Öyle ya böyle dramlar da konu edilmeyecek de hangi konu ele alınacaktı. Gel gör ki imamın böyle bir derdinin olmadığı anlaşılıyor. 

Diyanet'in aynı tarihli hutbesi Mevlidi Nebi başlığını taşıyordu. Bu konu da peygamberin doğum günü münasebetiyle hutbelerde yılda bir yer bulur. Diyanet peygamberin doğumundan bahsederken Narin ve Sıla'dan bahsetseydi. Hatta bu dramları konu edinir. Hutbenin bitiminde de peygamberin doğumuna işaret etmesi daha uygun düşer dedim. 

Hutbeyi okudum. Gördüm ki Diyanet bu hutbe de Mevlid-i Nebi'yi işlerken, "Ne hazindir ki her geçen gün, insani değerlerin ayaklar altına alındığı, masum çocukların acımasızca katledildiği, her türlü kötülüğün açıkça işlendiği bir zamanda yaşıyoruz. Kalpleri kararmış, vicdanları körelmiş zalimlerin kurbanı, nazik ve narin bedenler oluyor. Başka Narinlerin canice katledilmemesi, başta Gazze olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki masumların canlarına kıyılmaması için Peygamberimizin güzel ahlakını ve çağlar üstü mesajlarını insanlıkla buluşturmaktır’’ şeklinde Narin kızımıza da yer vermiş.

Diyanet'i bu duyarlılığından dolayı tebrik etmek lazım. 

Aynı duyarlılığı diğer haftalarda okuyacağı hutbelerde de bekliyoruz. Çünkü cumaya giden farklı konular dinlemek ve duymak istiyor.

Farklı konular hem ilgi çeker hem dinletir.

Diyanet hep gündem ve günceli takip etmeli, bu konulara dair dini görüşünü ve alınması gereken tavrı ortaya koymalı.

Temcit pilavı gibi aynı konuları ısıtıp önümüze koymamalı.

Belirli gün ve haftaları yazı konusu edinmekten vazgeçmeli.

Haftanın önemine işaret etmek isterse, ele aldığı konunun bitiminde gün ve haftaya dair bir paragraflık hatırlatma ile yetinmeli.

Kısaca insanımızın derdi ile dertlenmeli hutbeler ve Diyanet.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde