Ana içeriğe atla

Batı'da İki Güzel Hareket

Belçika Başbakanı, ülkesinde yapılan seçimlerde beklediği sonucu alamaz ve seçim sonuçlarını hayal kırıklığı olarak görür ve sorumluluğunu üstleniyorum açıklamasının ardından istifa eder. Kral da istifasını kabul eder.

Burada iki güzel hareket var. İlki başbakanın seçimde başarısızlığını kabul etmesi. İkincisi de tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesini işletmesi. Koltuğuna çakılıp kalmıyor. 

Bizde ise ardı arkasına onlarca seçime girip başarılı olunamadığı halde ne başarısızlık kabul edilir ne de istifa düşünülür. Delegeleri tarafından tekrar seçilmeyince büro tutup çalışmasına devam eden ve siyasetten bir türlü kopmayan insanlarımız var. Hala koltuğu nasıl elde ederim hesabı yapılıyor.

Bir başka haber, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yeter kadar sandalye elde edemeyince, meclisi feshederek erken seçim kararı alır.

Bizde ise genel seçimlerin ardından mahalli seçimler yapılır. Halk desteğini çekmesine ve rakiplerine karşı bir mağlubiyet yaşanmasına rağmen asla seçim kararı alınmaz. Seçimin son gününe kadar herkes yerinde oturur.

Hem Belçika Başbakanı'nı hem de Fransa Cumhurbaşkanı'nı bu medeni cesaretlerinden dolayı tebrik etmek lazım. Koltuğa çakılıp kalmamak böyle bir şey.

Kısaca Batı'da başarısız olan bir parti lideri koltuğunda kalmaz. Ya istifa ya da seçim kararı alarak demokrasi kültürüne altın harflerle adlarını yazdırıyorlar.

Bizde olmayan bu iki güzel hareket herhalde Batı'da bir kültür. Bu kültür nedense bizim semtimize hiç uğramaz.

Bizde siyaset yeterince ve kıvamında yapılmaz. Mezara kadar sürer. 

Hatta siyaset yapmasının ve yeniden aktör olmasının önünde Anayasal bir engel varsa Anayasa değişikliği yapılarak yola devam edilir. 

Batı’da istifa veya başka sebeplerle siyasetten uzaklaşan bir daha devletin herhangi bir mekanizmasında görünmezken bizde devletin vereceği her türlü göreve hazırım beyanatı verilir.

Başkalarında bir kültür olan istifa veya erken seçim kararı bizim ülkemizde mücadeleden kaçma olarak görülür. 

İstifa mekanizması işlemediği gibi biz kağıt üzerinde kalan istifanın adını bile değiştirdik. Buna af talebi der olduk nicedir. 

Batı’da en ufak bir şayiada bile istifa müessesesi işlerken bizde asla düşünülmez.

Bizde normal vatandaş, 65 yaşından sonra akıl sağlığı ve iradesi yerinde mi diye birtakım prosedürlere tabi tutulurken iş siyasilerimize gelince, ülke yönetimi söz konusu olmasına rağmen 70’lik ve 80’lik siyasiler böyle bir teste tabi tutulmaz.

Bizde 65 yaşına gelmiş bir devlet memuru için artık işimize yaramazsın denerek devletin kapıları kapanırken bir ülke yönetimi olan siyasetçiler için böyle bir yaş sınırlaması yoktur.

Bu durumda vatandaşın para yönetimi, tapu devri ve kamuda görev yapması, ülke yönetiminden daha önemli görünüyor.

Öyle görünüyor ki birileri için bu ülke babadan miras kalan bir mülk. Bundandır ki bu mülk terk edilmiyor ve her hal, vaziyet ve şeraitte devam ediyor.

Vah ki benim ülkeme vah...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde