Ana içeriğe atla

Hz Muhammed Niçin Doğumunda Anılır?

Doğumu dolayısıyla Mevlidi Nebi adı altında Hz Muhammed anıldı. Cami veya salonlarda bir dizi anma programları düzenlendi. Güne dair minarelerden salalar verildi. Aramalar ve WhatsApp mesajlarıyla insanlar birbirlerinin kandillerini tebrik etti. 

Güne dair gül takdim edilirdi. Yine devam ediyor mu bilmiyorum.

Kutlu Doğum adı altında anma programlarında yemek verme de yaygınlaşmıştı. Nisan ayında yapılan bu anmalar kaldırılınca külfetli anmalar da son buldu.

Kayalıpark’ta gündüz vakti yol alırken yine güne dair bir etkinlik vardı. Salavat sesi geliyordu ben ilerlerken. Sanırım lokma türünden ikram yapılıyordu. 

Yine kandil dolayısıyla camilerde vaazlar verilir, mevlitler okunur, salavatlar getirilir. Bazı camilerde tespih namazları kılınır.

Tüm bu anma programları örnek olarak kabul edilen Hz Muhammed'i anlamaya yönelik olduğu aşikar. Anılır ama şimdi konumuz değil. Yalnız ne kadar örnek alındığı da tartışılır.

Dikkatimi çeken bir hususu burada ele almak isterim. Anılan ne kadar önemli ve tarihi şahsiyet varsa hepsinin ortak noktası, vefat günleri dolayısıyla anma programlarının düzenlenmesi. Bunun tek istisnası Hz Muhammed'dir. Hz Muhammed ölümü dolayısıyla değil de doğumu dolayısıyla anılır. Halbuki maksat Hz Muhammed'in örnekliğini insanlara duyurmak ve herkesin onu örnek almasını istemek ise pekala vefatı dolayısıyla yapılan anma programlarında da bu maksada ulaşılabilir. 

O zaman nedir Hz Muhammed'i diğer önemli şahsiyetlerin ayıran önemli sebep? Doğrusunu isterseniz, bunun cevabını bilmiyorum. Sadece üzerinde yorum yapabilirim. 

Yanlış bilgi verip yanlış değerlendirmede bulunmayayım. İsa peygamber de Hristiyanlar tarafından her yıl doğumu dolayısıyla Noel adı altında kutlanır.

Bir de 1940 yılında kurulup 1954 yılında kapatılan Köy Enstitülerinin açılışı her yıl anılır.

Başka var mı bilmiyorum. Aklıma gelenler bu üç örnek.

Hz İsa’nın doğum günü dolayısıyla anılması anlaşılabilir. Çünkü Hz İsa’nın ne zaman vefat ettiği, vefat edip etmediği, çarmıha gerilip gerilmediği, halen yaşayıp yaşamadığı, göğe yükselip yükselmediği tartışma konusu. O yüzden doğum tarihi net olmasa da Hz İsa’nın doğumunda anılması normal.

Köy Enstitülerinin kapatılmasına rağmen açılışının her yıl anılması ise bir özlemin göstergesi olsa gerek.

Hz Muhammed’e gelince, Hz Muhammed’in doğum tarihi de tam net değil. 570 diyen var, 571 diyen var. Halbuki Hz Muhammed’in vefat tarihi net. Buna rağmen vefatı yerine doğumunda anılıyor. Hem doğumunda hem de vefatında anılsa bir sevginin ve vefanın örneği dersin. Sadece doğumunda anılması, tıpkı Köy Enstitülerinin açılışını kutlayanlar gibi peygambere bir özlem olabilir. Bir de ölümünü hatırlamak istememe olabilir. Acaba öldüğüne inanmama düşüncesi de olabilir mi?

Yorumlar

  1. Efendimizin doğduğu gün de vefat ettiği günde rebiulevvel 12 pazartesi. Mevlid Kandili çok daha geniş bir anlam ifade ediyor ama ne yazık ki onun ümmeti olduğunu söyleyen bizler ( kabul edenler için) O'nun yolundan fersah fersah uzağız.

    Nisan ayı kutlamalarının amacının farklı olduğu anlaşıldı, kaldırıldı mı bilmiyorum ama öyle olmuştur umarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nisan ayının üçüncü haftasında kullandı bir süre. Peygamberin doğumunu da 20 Nisan olarak ortaya kondu. Adına da Kutlu Doğum Haftası dendi. 15 Temmuzdan sonra FETÖ tertibi kabul edilerek nisan ayı kutlamalarından vazgeçildi. O süreçte nisan ayında miladi, diğer aylarda hicri olarak olmak üzere yılda iki defa kutlandı.
      Günümüzde sadece hicri takvime göre Mevlidi Nebi adı altında anma programları yapılıyor. Mevlidi Nebi peygamberin doğumu demektir. Peygamberin vefatı gün, ay ve yıl olarak nettir. Ama doğumu gün, ay ve yıl olarak tarihi net değildir. Farklı farklı rivayetler vardır. 12 Rebiül evvel denmek suretiyle bir gün belirlenmiştir bildiğim kadarıyla. Doğum tarihimi tam net olarak bilinmemesi de normaldir. Bugün elli yaş üzeri çoğu kimsenin doğum tarihi 1 Ocak olarak yazılı. Bu tarihlerin çoğu doğum tarihi belli olmadığı için nüfuz memuru tarafından uydurulmuştur.

      Sil
  2. Merhabalar Sayın Hocam.
    Yazınızda yer alan aşağıdaki paragrafı tekrar gözden geçirmenizi öneririm.

    "Hz İsa’nın doğum günü dolayısıyla anılması anlaşılabilir. Çünkü Hz İsa’nın ? zaman vefat ettiği, vefat edip etmediği, çarmıha gerilip gerilmediği, halen yaşayıp yaşamadığı, göğe yükselip yükselmediği tartışma konusu. O yüzden doğum tarihi net olmasa da Hz İsa’nın doğumunda anılması normal."

    Bence hiçbir peygamberin doğum tarihi net değildir. Sizin de dediğiniz gibi birçoğunun ölüm tarihleri net olabilir.

    Peygamberleri elbette doğum günlerinde anmak gerekir. Peygamberleri, ölüm tarihleri ile değil de doğum tarihleri ile anmanın daha uygun olacağı düşüncesinde olanlardanım.
    Selam ve saygılarımla birlikte sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As Recep Bey. Dediğiniz gibi tüm eski insanların ve peygamberlerin doğum tarihleri net değil. Hz İsa da böyle Hz Muhammed de böyle. Doğum tarihi net olmamakla beraber Hristiyanlar 24 Aralık ile 6 Ocak arasında Hz İsa’nın doğumunu Noel adı altında kutlarlar. Aynı şekilde Hz Muhammed’in doğum tarihi de net olmamakla beraber 12 Rebiülevvel 571 doğum günü olarak kabul edilmiş ve bu tarihte anılmaktadır.
      Gözden geçirin dediğiniz paragrafa gelince, Hz İsa’nın vefatı gizemini koruyor. Hristiyanlar göre çarmıha gerildi. Üç gün sonra dirilip göğe yükseldi, Allah’ın sağında oturuyor denirken İslam’a göre Hz İsa çarmıha gerilmedi. Onun yerine Hz İsa’ya benzetilen bir başkası çarmıha gerildi. Göğe yükselip yükselmediği konusunda İslam dünyasında tartışma söz konusu. Dikkat çekmek istediğim bu. Vefatı tam net olmayan birinin doğumunda anılması normal derken kastım bu.
      Hz Muhammed de doğumunda anılabilir. Bunda da bir sakınca yok. Her doğan fani vefat ettiğine göre Hz Muhammed vefatı dolayısıyla da anılabilir. Hatta birçok önemli şahsiyet vefatı dolayısıyla anılırken Hz Muhammed’in de vefatından anılmasını daha uygun görenlerden. Çünkü ölüm, cenaze, vefat ve mezar ziyareti esas geride kalanlara ölümü hatırlatmak ve çekidüzen vermelerini sağlamak içindir. Allah en sevdiği kulunu yanına alırken biz de gideceğiz düşüncesine insanları sevk eder diye düşünüyorum.

      Sil
    2. Parağraftaki kastım "ne" öbekleşmiş bağlacını unutmuşsunuz. Yani incelemenizi istediğim konu dilbilgisi kuralı açısındandı.

      Sil
  3. Valla Recep kardeş, dikkatine hayranım. Yeni yorumunu görünce yazıyı tekrar okudum ve ne'nin eksik olduğunu görebildim. Halbuki önceki yorumunuza soru işareti koyarak kopya da vermişsiniz. Çok teşekkür ederim. Sağ olasın, var olasın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar.
      Sayın hocam, anlayışınız için teşekkür ederim. İşte ben bloglardaki paylaşılan yazıları okuyunca böyle okuyorum.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    2. Merhabalar Recep Bey. Eksik olmayın. Asıl ben teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...