Ana içeriğe atla

Tek Sermayeleri Çene Olanlar

Yaşını başını almış, yetmişine merdiven dayamış niceleri vardır. Bu tiplerin çoğu okur yazar değil. Dışarı çıkma imkanları yok. Çünkü yürümekte zorlanırlar. Çıksalar bile yol yolak bilmezler. Bir meşgaleleri de yok. TV falan izlemezler. 

Dört duvar arasına hapsolmuş bu kişiler hayata tutunmak, hastalanmamak ve bu halinden daha da geriye düşmemek için poşet poşet ilaç kullanırlar. Zaten çoğunun raporlu ilaçları vardır. Kullandığı ilaçtan kaç tane kaldığını sayar dururlar. 

Bu tip yaşlıların tek sermayesi;

Çene, 

Hep çene, 

Bol çene, 

Sadece çene, 

Çene çene çene. 

Ve

Tekrar, 

Bol tekrar, 

Hep tekrar, 

Sadece tekrar,

Tekrar tekrar tekrar. 

Çünkü başka sermayeleri yok. Yeter ki bir dinleyen bulsunlar. Kovanın içinde ne varsa onu her gün alt üst etmek suretiyle yinelerler ve anılarını tazelerler. Ne de olsa anılar yaşlıların koltuk değneğidir. 

Anlatırken çeneleri yorulmadığı gibi rahatlarlar. 

Anlattıkça rahatlasalar da bu çene;

Bezdirir. İllallah dedirtir insana. 

Ama yapılacak bir şey yok. Dediğim gibi tek sermayeleri çene döğmektir. 

Bunların dışında yine yaşını başını almış ama okumuş yaşlılar vardır. Bunların da tek sermayesi konuşmaktır. Bunlar da

Durmadan kafa ütüler ve kafayı ağrıtır. 

Çünkü temcit pilavı gibi tekrar edip dururlar. 

Bununla kalsa iyi. 

Telafisi mümkün olmayan maddi ve manevi zararlara imza atarlar. 

Çoğu zaman yol, su, elektrik, su olarak sana döner ve ceremesini sen çekersin.

Okumamış konuşan yaşlı ile okumuş konuşan yaşlıları karşılaştırır ve hangisi masum dersek, okumamış yaşlılar daha masum kalır. Çünkü çok konuşup kafayı ütüleseler de kimseye zararları yoktur.

Halbuki okumuş çok konuşanların zararlarını ise herkes çeker.

En iyisi bin düşünüp bir konuşmak. Yeri ve zamanı gelmeden konuşmamak. Konuşunca da kararınca konuşmaktır. Ötesi çevreye ve sağlığa zarardır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...