"Gitti ömrünün tamamı" kesimindenim. Çünkü nahiv
bilir, yüzme bilmem. Bu yüzden deniz nedir bilmem. Çünkü gitmem. Gidersem de
boyumu aşan sudan öteye geçmem ya da masmavi denizi uzaktan seyrederim.
Yüzme bilmeyince tatil kültürü de yok. İlla tatile gideceksem,
kaplıcayı seçerim. Çünkü yüzme derdi yok. Kapanıyorsun 1+1 odaya. Dolduruyorsun
sıcak suyu. Giriyorsun içine. Yandım Allah diyorsun. Bir 20 dakika yanıyorsun.
Bu süre zarfında dünyanın en büyük çilesini çekiyorsun. Yanma ve bu çile
karşılığında para ödüyorsun. Adına da tatil deniyor.
Yazın ne yaptın diyene kaplıcaya gittim diyorsun.
Ama kaplıcayı oğlan sevmiyor. Ya peşimize takılmıyor ya da
suya girmeden odasına kapanıyor. Yüzü gülmüyor ve sıkılıyor.
Oğlan arkadaşlarıyla denize giderse, biz de kaplıcaya
gidelim dedim. Aksilik oldu, oğlan denize gidemedi. Bu yüzden kaplıcayı askıya
aldım ve denize gitmeye karar verdim. Ben yüzme bilmesem de bari oğlan yüzsün
istedim.
Nereye gideyim derken dört günlüğüne Manavgat Uygulama
Otelinden yer ayırttım. Yüzme bilmesem de otelden sahile bir on beş dakika
yürüyerek yürüyüşümü yaparım dedim.
Yer ayırttığım uygulama otelinde kahvaltı dahilmiş. Bu da
benim işime geldi. Çünkü açık büfe oteller pek hoşuma gitmedi. Şundan da alayım
bundan da derken aldığım tüm yemeklerden bir lezzet almadım. Üstelik acıkmadan
yemek yiyorsun.
Kahvaltıyı haydi otelde hallettik. Akşam yemeklerini nasıl
halledecektim. Otelin kafeterya bölümünde ızgara türünden yemekler
yapılıyormuş. İstediğimin siparişimi veriyorsun, Lokanta usulü önüne geliyor.
Otele gidip yerleştikten sonra akşam vakti sahile gittik.
Otel ile sahil mesafesi dört km imiş. Haliyle her gün arabayla gittik sahile.
Son gün ailem arabayla gitti, ben ise gidiş ve dönüşü yürüyerek yaptım. Bu
vesileyle yürüyüş güzergahlarım arasına Manavgat'ı da dahil etmiş oldum.
Dört gün boyunca denizi çok öfkeli gördüm. Çünkü çok
dalgalıydı. Buranın denizi hep mi böyle yoksa beni geldi diye mi dalgalı idi,
bilemiyorum. Belki de deniz kim, sen kim dedi bana.
Güya boyumu aşmayacak kadar ilerleyip suya girmiş olacağım.
Ama dalgalar pek ileriye gitmeme imkan vermedi. Çünkü arka arkaya gelen
dalgalar önce boyumu aşıyor, sonra kenara doğru çarpıp yere vuruyor. Dengeyi kaybedince
mide ne kadar alırsa artık tuzlu suyu istemeden içiyorsun. İyi boğulmadım diye seviniyorsun.
Hemen ayağa kalkıp daha yıkılmadım diyorsun. Daha da gelmez
bu dalga diyorsun. Ama nerde. Beni yere çarpıp yıkan dalganın o kadar hoşuna gitmiş
olmalı ki gitmesiyle gelmesi bir oluyor.
Sonra yavaş yavaş tecrübe kazanıyorsun. Uçsuz bucaksız denize
bakıp ileriden dalgaların gelip gelmediğini anlayabiliyorsun.
Dalganın büyüğünün geldiğini anlamak için bir başka tecrübe
daha edindim. O da kenardaki sular önce içe doğru çekiliyor. Sonra çekilen suya
yeni sular eşlik etmek suretiyle topluca dalga olup sana saldırıya geçiyor. Bunu
öğrenince sular çekilmeye başlar başlamaz biraz daha kenara geçiyorum.
Dalgaların ve dalgalı denizin bir faydası var. Yüzme bilmeyen
benim gibileri korkutuyor ama içine çekmiyor. Bu korku sana yeter deyip kenara atıyor
yani boğmuyor. Adeta dalga geçiyor. Yani kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor.
Hasılı, içine girip dalgalara maruz kalmasam, dalgaların bu
kadar etkili olduğuna inanmazdım.
Siz bana benzemeyin. Ne yapıp ne edip yüzmeyi öğrenin derim.
Haklısınız; Dalgalı denizlere, değişen iklimlere, sert fırtınalara, acımasız insanlara ne kadar alışkın olsak da yüzebilmek, dibe dalmadan suyun üstünde kalmak ustalık istiyor.
YanıtlaSilMevsiminde gidilen doğal kaplıcaların da beden ve ruh sağlığına yararlı etkileri tartışılmaz.
Sağlıkla.
En büyük pişmanlığım zamanında yüzmeyi öğrenmemek. Şimdi de cesaretim yok. Zamanında öğrenmek gerekiyormuş. Hele ebeveynin en önde görevi yüzmeyi öğretmek olmalı ve demir tavında dövülmeli. Kaplıcalara da kaç yıldır giderim. Bir rahatsızlığım olmamasına rağmen şifa olacağına inanırım. Teşekkürler.
Sil