Ana içeriğe atla

Çarşı ve Pazarda İnsan Yoğunluğu

Cumartesi adımlayarak çarşıya çıktım. Çarşı her zamankinden daha kalabalıktı. 

Bu kalabalığın sebebi hikmeti nedir derken jeton düştü: Okullar açılıyor.

Yanına çocuğunu almış anne ve baba yollara düşmüş. 

Dönüşte torunuyla bir akrabamı gördüm. Torununa okul kıyafeti almaya gidiyormuş. Okul kıyafeti satanlar gerinizde kaldı. Ters gidiyorsunuz dedim. Baktık oralara. Çok kalabalık. Bir de şu çarşıya bakalım diye düşündük dedi. 

İlk, orta ve lisede okuyan küçük çocuğum olmadığından, bu yıllarda okul masrafı yapmıyorum.

Hoş, çocuklar okurken de okullar açılacağı hafta alışverişe çıkmazdım. Ne yapıp ne edip kırtasiyeci ve okul kıyafeti satanlar tenhalaşıncaya kadar uğramazdım. İğne atsan düşmezdi çünkü.

Eğitim ve öğretim istenildiği gibi olmasa da herkes ne olacak bu eğitim işi dese de yine de herkeste bir umut var. Bu insan yoğunluğu da bunun göstergesi. Bu umudun hiç bitmemesini temenni ederim. İsterim ki öğrenci de veli de umduğunu bulamadığı için hayal kırıklığına uğramaz.

Okullar açılmadığı daha öğretmenler ne tür defter isteyeceği belli olmadığı için kırtasiyeciden ziyade kuvvetle muhtemel okul kıyafeti yoğunluğu bu çarşı pazarın kalabalık hali.

Bu vesileyle okul kıyafetlerine değinmek isterim. Okul kıyafetinin faydası var, zararı var. Zararı faydasından daha çok bana göre.

Faydaları:

Okul kıyafeti okulda düzeni, disiplini ve güvenliği sağlar.

Herkes aynı kıyafeti giydiği için öğrenciler arasında kıyafet giyme yarışı olmaz.

Öğrenci sabahleyin annesini uyandırıp “Anne bugün ne giyeyim” demeyeceği için anne uykudan uyanmamış olacak. Çünkü çocuk ne giyeceğini, giyeceğinin nerede olduğunu biliyor.

Okul kıyafeti satanlar bu sektörden ekmek yemeye devam ediyor.

Okul kıyafetleri diğer kıyafetlere göre daha az masraflı.

Her gün kıyafet kontrolü yaparak ve haftaya farklı kıyafetle geleni almayacağım demek suretiyle okul idarecileri kendilerine iş bulmuş oluyor.

Zararları:

Her okulun farklı forması olduğundan öğrenci başka okula nakil gittiğinde, okul kıyafetini yenilemek zorunda kalarak ikinci defa kıyafet masrafı yapıyor. Bu da aileye artı külfet.

Tek tip kıyafet, tek tip öğrenci ve insan yetiştirme psikolojisini yansıtmakta. Askeriye mantığı bu. Bu yaşta çocukları dar kalıplara hapsediyoruz. Halbuki zevklerle renkler tartışılmaz. Renk ve farklılık birey yetiştirmede önemli. Unutmayalım ki tek tip insan yetiştirmeye çalışmanın bu ülkeye bir faydası olmaz.

Tek tip kıyafetten bıkan öğrenci, okulu bitirince veya üniversiteye gidince hıncını daha farklı giyinerek gösteriyor.

Okullarda tek tip kıyafet dayatması yerine, kontrollü kıyafet serbestliğini savunuyorum. Daha sağlıklı nesiller için öğrencileri tek tip kıyafet zorlamasından kurtarmak gerek.

Burada okullarda serbest kıyafet olursa, zengin-fakir ayrımı ortaya çıkar. Alan var, alamayan var denebilir. Okul dışında, yani hayatın içinde bu farklılık kendini göstermiyor mu? Okulları da hayatın parçası haline getirmek lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde