"Çoğumuzun Parayla İmtihanı" başlıklı yazımda
çoğumuzun TL yerine dolar ya da avro hesabı taşıdığından, benimse hiç böyle
hesaplarım olmadığından, param olursa genelde altın aldığımdan bahsetmiştim.
Herkesin dövizi ve döviz hesabı
olur da benim olmaz mı? Sende mi Brütüs demezseniz ben de bu kervana katıldım.
Nihayet şeytanın bacağını kırdım. Bu yazımda buna değineceğim.
Çocuk yurtdışına giderse lazım olur
diye beş yüz dolar aldım. Cüzdanın bir tarafına koydum.
Bir zaman geldi. Bir düğüne hediye
olarak 200'ünü verdim. Kaldı 300 dolar.
Gel zaman git zaman dövizi yeniden
beş yüze çıkarmak için tekrar bir iki yüz dolar aldım.
Aldığım bu iki yüz doları,
cüzdandaki diğer üç yüz doların yanına koymak için cüzdanı açtım. Yoktu para.
Yandım Allah demeye kalmadan can havliyle cüzdanın bütün gözlerine, içine,
dışına baktım. Baktığım yerlere tekrar tekrar baktım. Yoktu.
İyi de nereye gitti bu para. Eve
koymuş olabilir miyim diye düşündüm. Sanmam. Hanım almış olabilir mi?
Zannetmem. Birine borç vermiş olabilir miyim. Değil. O zaman cüzdandaki para
nereye giderdi. Gel de çık bu işin içinden. Zenginlik böyle işte.
Eve koyduğumu hiç hatırlamasam da
tek umudum ev kaldı bir de hanım.
Eve geldim, hanıma sordum. Ben
görmedim dedi. Oğlana sordum. Yapma baba dedi. O zaman şuraya koymuş olabilir
miyim, buraya koymuş olabilir miyim dedim. Her birine tek tek baktım. Yoktu.
Baktığım yerlere tekrar baktım.
Uçup gitmişti.
Üç yüz dolar yoktu. Geri de
gelmeyeceğine göre geriye kendi kendimi ikna etmek kaldı. Zaten gavur parası
değil mi, giderse gitsin. Daha önce yoktu zaten. Farz et ki almadın dedim ise
de çaktırmadan TL'ye vurdum. Nereden baksan bir on bini geçiyordu o üç kağıt.
İkna adına ne dedim ise de kendimi ikna edemedim.
Sofra hazırmış bu arada. Oturdum.
Yiyorum ama belli etmesem de hiç tadı yok. O güzelim yemekteki lezzet de
gitti.
Yemekten sonra şuraya koymuş
olabilirim dediğim, daha önce baktığım yere tekrar geldim. Oradaki olan
zerzevatı bir kez daha alt üst ettim. Yine yoktu. Böyle alt üst etmekle olmaz.
Burada ne var ne yok, hepsini tek tek elden geçirmeliyim dedim. Elime alıp yere
koyarken benim üç yüz dolar önüme düştü. Gördünüz, tek tek bakacağım demem
yetti de arttı bile.
İşte şu dedim üç para önüme kayıp
gelince. Sevincimi sormayın. Anlatılmaz yaşanır bu. Nasrettin Hocanın eşeğini
kaybettikten sonra bulması gibi bir şey oldu bu. Ha eşeği bulmuşum ha parayı.
Şu parayı ha yemekten önce
bulsaydım da ağzımın tadıyla yemeğimi yeseydim dedim ama varsın olsun.
Odadan çıkıp oğlanın yanına geldim.
Babam, cüzdanımdan bu parayı sen almış olabilir misin dedim ciddi ciddi. Oğlan
yüzüme bakmadan gülünce devam ettiremedim sorguyu. Bu işi anneyin üzerine
yıkalım dedim. Hanıma, hanım, bu evde sen, ben, bizim oğlan var. Bu parayı ya
sen ya ben ya oğlan aldı dedim. Bu söz bana tanıdık geldi dedi. Ardından parayı
şuraya koymuşum dedim.
Hasılı ilk defa aldığım doları önce
kaybettim. Sonra buldum. Siz buna eşeğini bulmuşsun deyin.
Yalnız şu var ki zenginlik başa
bela.
Aklıma, bir ara hazinenin başına göz kırptığım geldi. Mübarek üç yüz dolara sahip çıkamıyorsun. Koca hazineye nasıl sahip çıkacaktın geldi.
Yorumlar
Yorum Gönder