Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Siyasi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Senden İyisi de Yok, Senden Kötüsü de

Bu konuyu yazmadan önce bahsedeceğim zümre ve kişilerle ilgili bir toptancılığımın olmadığını, hepsinin içinde istisnalarının olabileceğini, bunları tenzih ettiğimi baştan söyleyeyim. Şimdi geleyim sadede.  Her ihtiyaç sahibi olmasa da ihtiyaç sahiplerinin içinde öyleleri vardır ki kendisini görüp gözettiğin, zekât ve sadakanı kendisine verdiğin müddetçe seni yere göğe sığdıramaz. Seni hayırla yad eder ve senden iyisi yoktur. Ne zaman ki görüp gözetmeyi bırakırsan, buğzetmeye başlar. Adeta senden kötüsü olmaz. Bazılarının partisini desteklersen senden iyisi yok. Desteğini çekersen senden kötüsü yok. Bu adam dün niye destek verirdi de bugün niye desteğini çekti diye hiç sorgulamazlar. Çünkü onlar için parti tutmak, bir partiyi desteklemek takım tutmak gibidir. Takım kötü olduğunda nasıl ki destek çekilmezse parti tutmada da durum aynıdır. Gerçi bu tipler takım tutar gibi parti tuttuklarını da kabul etmezler. Çünkü onlar için parti davadır. Hadi deyince dava terk edilir mi değil

Ballı Börekli Meslek: Hakemlik

Yan taraftaki haberi İnternethaber sitesinden aldım. Bizim yerli VAR hakemleri maç başı on beş bin alırken, Ali Koç'un marifetiyle yurtdışında getirilen yabancı VAR hakemleri ise 80 bin lira alacakmış. Zannedersem, bu ücretlerin içerisinde yeme, içme, konaklama ve uçak ücretleri yoktur. Bunları da dahil edersek bir VAR hakeminin bir maçta kaça mal olduğunu varın siz düşünün.  Bu haberi görür görmez yabancıya kesenin ağzı açılmış. Yerliye ise kıstıkça kısılmış dedim ama maç başı 15 bin lira bile deli para. Bu kadar parayı attığımız yetmediği gibi üzerine bir 65 bin daha koyarak yabancı VAR hakemine veriyoruz. Yerli hakemlere yabancı hakem getirerek bir ayıp yaptık. İkinci ayıp da aradaki uçurum.  Yerli bir VAR hakemine maç başı verdiğimiz 15 bin liraya biz bir iki bin lira daha eklemek suretiyle bir ay boyunca çalışan asgari ücretliye ücret veririz. Bir VAR hakemi ayda dört maç yönetse, 60 bin lira cepte. Üstelik hakemlerin tek geçim kaynağı, görev verilen maçlarda aldıkları m

Gençlik Yol Ayrımında

Gençlik hiç olmadığı kadar dine mesafeli.  Kimi deist kimi ateist kimi agnostik olduğunu açıklıyor. Bunların sayıları az değil.  Kimi baskı görür, dışlanırım düşüncesiyle küfrünü izhar edemiyor. Bu durumda olanlar da oldukça fazla.  Kimi tepkisini göstermiyor. Alabildiğine sessiz. Kimi tembelliğinden ladini bir hayat yaşıyor. Kimi de Müslümanlığı tekeline alan bazı siyasi, cemaat ve kanaat önderlerinin bazı tasarruflarını örnek vererek "Bunlar Müslümansa ben değilim", "Ben bunların dininden değilim" diyor.  Dindar, mütedeyyin ailelerin bile çocuklarını din, diyanet bilsin diye bir çabası yok. Hatta alabildiğine cemaatlerden uzak tutuyor. Kısaca din, gençliğin çoğu için pek bir şey ifade etmiyor. Bu görüntü gittikçe de artacağa benziyor. Bu durumda biz ne yapıyoruz? Gençliğin derdi nedir? Dinden niye uzaklaşıyor? Gençliği dinde tutabilmek için neler yapabiliriz? Gençliğin dinden uzaklaşmasında bizim payımız nedir? Hatamız varsa bunlar nelerdir diyor

Mezarda Siyaseti Bırakma Hastalığımız

Bu siyaset denen şey nasıl bir şey ki siyasete giren bırakamıyor. Ölünceye kadar siyaseti bir uğraş olarak sürdürenler var. Örnek mi istersiniz?  Uzun yıllar genel başkanlık yaptıktan sonra bir operasyonla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalan bir siyasetçi, benden bu kadar deyip köşesine çekilmedi. Yerine geçen genel başkanı tarafından banko yerden aday gösterilerek vekil seçildi. Vekil iken hastalandı. Aylarca evinde ve hastanede tedavi gördü. Dışarı çıkamayacak halde iken tekrar vekillik teklif edildi. Bundan şeref duyarım dedi ve kazanacağı yerden aday gösterilip yeniden seçildi. Bir gün bile Meclis çalışmasına katılmadı. Evinde yatarak vekilken vefat etti. Bu kişi öğrenci olsa devamsızlıktan sınıf tekrarına kalırdı ama vekil olunca yattığı yerden hem eski vekillik maaşını aldı hem de yeni vekillik maaşını.  Biraz daha geriye gidelim. İki genel başkan vardı. Bir tanesi başbakanken uzun süre hastanede yattı. Öldü ölecek derken hastane değiştirilerek biraz kendine geldi. Yürü

Trollerin Dünyasında Kıyas

Sosyal medyada sıkça karşılaştırma yapılan paylaşımları görmek mümkün. Bu tür paylaşımlarda Türkiye'nin 2002 yılındaki durumu ile 2022 yılındaki durumu kıyaslanıyor. 2002 ile 2022'yi karşılaştıran iki sayfalık bir metinde neler yoktu ki... 2002'de şu kadar fabrika vardı, şimdi bu kadar. Ağaç sayısı bu kadardı, şimdi şu kadar gibi. Oranları vermeye gerek yok. Kıyas 2022 yılındaki durumun çok iyi olduğunu göstermek olunca, haliyle 2002'ye göre 2022 yılına kadar her alanda çok şeyler yapıldı denmek isteniyor. Türkiye 2022 itibariyle adeta uçtu, nereden nereye geldi, bunu görün. Görmüyorsanız körsünüz. Gördüğünüz halde takdir etmiyorsanız nankörsünüz deniyor. Bir ara asgari ücret 2002'de ne kadardı? Bu parayla ne kadar çeyrek altın alınıyordu? Şimdi asgari ücret ne kadar ve bu asgari ücretle ne kadar çeyrek altın alınıyor kıyası yapılıyordu. Simit alımı da eksik değildi. Görüyorum ki simit ve çeyrek altın gerilerde kalmış. Belli ki şimdiki asgari ücretle 2002'

Merkez Sağ Partilerinin Akıbeti

Ne kadar çok partimiz olsa da Türkiye'de dört eğilim vardır. Bunlar merkez sağ, merkez sol, İslamcı ve milliyetçi eğilimlerdir. Bu dört eğilimin içinde sağ en fazla seçmen kitlesine sahip. Solun ise belli bir oy potansiyeli var. Ne artar ne de eksilir. Milli Görüş hareketiyle başlayan İslamcılık ise milliyetçi oylardan daha fazla kitlenin oyunu alıyor. Dört eğilimin aldığı oy oranları 80'den önce böyleydi. 80'li, 90'lı yıllarda ise merkez sağ, ANAP ve DYP ile merkez sol ise CHP ve DSP ile temsil edildi. Merkez sağda aynı tabana hitap eden iki parti olunca, 80 öncesi üçüncü parti durumundaki Milli Görüş çizgisindeki RP, oy yönünden merkez sağ partileri geçti. 2001 ekonomik kriziyle birlikte kurulan AK Parti, merkez sağın ve İslamcıların oyunu alarak merkeze oturdu. ANAP ve DYP silindi. CHP'nin de ana muhalefet olmasıyla DSP bitti. 2000'li yıllardan 2023'e kadar AK Partili hükümetler dönemi. AK Parti adeta tüm partileri sildi süpürdü. CHP oy artıramasa

Sübyan Kursları da Varmış!

Bursa'da halk eğitim sübyan kursları varmış. Bu kurslar kapatılmış, Kur'an öğreticilerinin işine de son verilmiş. Bir ders verelim diyenler verdiğimiz dersi görün türünden bugünlerde paylaşımların ardı arkası kesilmiyor. Bu paylaşımın aslı astarı var mı diye düşünmeden edemedim. Çünkü paylaşım yapanlar öyle böyle değil, okumuş kelli felli insanlar. Öyle her gördüklerimi paylaşmazlar diye düşünüyorum. Hele algı oluşturmak istemezler. Çünkü her algıda zan, iftira, töhmet ve çamur atma vardır. O yüzden böyle paylaşım yapmazlar. Yalnız bu paylaşımda bir gariplik var. Bildiğim kadarıyla; 1.Sübyan kursları diye bir okul ve kurs türü yok. Selçuklu ve Osmanlılarda küçük çocukların okuduğu sıbyan mektepleri vardı. 5-6 yaş çocukları okurdu. Eğitim süresi de dört yıl idi. Bu okul türü Tanzimat'a kadar sürdü. Yerine idadi adı verilen zorunlu ilkokul kondu. Yani bu tür okul, mektep ve kurs türü tarihte kaldı. 3. Bir diğer husus, Osmanlıdaki 5-6 yaş grubunun okuduğu okullara sü

Kamu-Özel Uçurumu

Ramazan bayramı münasebetiyle özel sektörde çalışan bir akrabam bayramın üçüncü günü ziyaretime geldi.  Hoşbeşten sonra biz de cumartesi sizin o taraflara geleceğiz. Evde misin? Belki uğrayabiliriz dedim. Akşam 16.00'dan sonra evdeyim dedi. Hayırdır dedim. Yarın bizim işbaşı dedi. Size tatil yok mu dedim. Yok dedi. Olur mu öyle şey dedim. Bayram öncesi kamu çalışanları bir buçuk gün idari izinli sayıldı. O gün de çalışaydınız dedim. Arife günü saat 13.00'e kadar çalıştık dedi. Ne olurdu, size de tatil verselerdi dedim. Biz özel sektörüz. Vermezler dedi.  Vardiya usulü çalışan akrabam, kamu çalışanları dokuz gün tatil yaparken cumartesi işbaşı yapacağı gibi pazar günü de çalışacak. Çünkü burası özel sektör. Belki her özel sektör böyle olmayabilir. Belki bazıları tıpkı kamu çalışanlarına verildiği gibi çalışanlarına dokuz gün tatil vermiş olabilir. Bu şekil olan firmaların sayısının az olduğunu düşünüyorum. Bilinen bir gerçek var ki bu ülkede özel sektörün büyük çoğunluğu ü

Tavşanını Kaybeden Yetim

Efendim, bugüne kadar hiç yenilmemiştiniz. İlkini tattınız. Nasıl bir duygu? Zormuş zor. Allah ne dostuma versin ne de düşmanıma. Bu yenilgi nereden çıktı? Neyi eksik yaptınız? Bizim eksikliğimiz yok. Biz her zamanki gibi maçımıza hazırlandık. Onca olumsuzluğa rağmen yine favori idik.  Nasıl oldu bu? Suç rakiplerimizde. Ama efendim, rakipleriniz birlikte hareket etmedi. Onların her biri çil yavrusu gibi dağıldı. Siz ise yine ittifakla girdiniz maça. Bu sefer de zafer banko değil miydi? Bizim zafer karşı ittifakın başını çeken kişiye endeksliydi. Biz onunla defalarca maça çıktık. Her maçı açık ara önde bitirdik. Bu son maçta rakibimiz su koyuverdi. Daha doğrusu çekip gitti. Daha doğrusu gönderildi. O kalaydı, zafer yine bizimdi.  Ama siz o rakibi çok eleştiriyordunuz.  Bakmayın eleştirdiğime. O çok iyiydi. Çünkü tam dişimize göreydi.  İyi de bir önceki son maçta ona güle güle dediniz.  Ne bilirdim gideceğini. Bizi bırakıp gidemez sandım. Yetim kaldık. O gidince n

Var'a Yabancı Hakem

Ali Koç şov yapsa da istekleri yerine getirilmeye devam ediyor. Çünkü etkili bir aktör. Nasılsa dur, sen ne yapıyorsun diye yok. O da kaşıdıkça kaşıyor. Ali Koç sesini çıkarmadılar birlikte Futbol Federasyonu seçimli kongre kararı aldı. Federasyon ikinci karar daha aldı. Bazı kritik maçlarda yabancı hakem görevlendirmesi yapılacak.  Gelecek yabancı hakemler de 'var'da görev yapacakmış. İstekleri bir bir yerine getirilen Ali Koç bu kararlardan memnun kalacak mı? Sanmıyorum memnun kalacağını. Suudi Arabistan' da Süper Kupa maçını oynamamak için istek üzerine istek öne sürdüğüne göre istekleri yine bitmeyecek. Şimdiden Federasyonun aldığı seçim tarihini öne çektirmek için bir uğraşın içine girdi.  Öyle zannediyorum Ali Koç'un bu istekleri bu sezonun lig kupasını FB kulübüne götürünceye kadar devam edecek. Çünkü başkanlığını yaptığı kulübün altıncı yılında bu kupayı FB müzesine götürmeyi izzeti nefis meselesi yaptı. İşin garibi Ali Koç bu isteklerinde yalnız değ

Camileri Niçin Kur'an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz Yazıma Gelen Tepkiler (2)

Bu yazımda da “Camileri Niçin Kur’an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz” başlıklı yazıma gelen okuyucu yorumlarına ve verdiğim cevaba yer vermeye devam ediyorum. Bir başka okurun yazıma getirdiği eleştirisi: “Bir sorun var doğru. Ama sorunun çözümü noktasında yapılan tespitler öznellik içeriyor.  Camilerimiz, pandemiden sonra ciddi anlamda cemaat sıkıntısı çekiyor. Evvela camilerin doldurulması noktasında neler yapılabilir bunun tespiti yapılmalı. Saniyen, her imam hatiplik yapabilen kuran öğretecek, din öğretimi noktasında öğretmenlik yapacak dersek, pedagojik açıdan hata ederiz. Bu işin sabrı ve yetkinliği ayrı bir uzmanlık istiyor. Nice meslek dersi öğretmeninin vaaz vermekten uzak durması, hutbe irat etmekten hatta namaz kıldırmaktan çekinmesi gibi diyeyim siz anlayın. Bir de bir imam nasıl olur da bayanlara, 4-6 yaş gibi ayrı bir alan olan çocuklara kuran öğretebilsin? Camiiler ve Kuran kursları farklı görevleri olan ayrı ayrı yapılardır. Aynı kurum içinde olmuş olmaları

Camileri Niçin Kur'an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz Yazıma Gelen Tepkiler (1)

“Camileri Niçin Kur’an Kursları ile Birleştirmiyoruz” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıyla, cemaat yönünden garip kalmış camileri yine öğrenci eksikliği çeken kursları aynı çatı altında birleştirmeyi, ayrı ayrı bina, ayrı ayrı görevli atama, cami ve kursların ısınmasında tasarruf edilmesini kastetmiştim. Bu yazımı bir arkadaş sosyal medyasında paylaşmış. Yazının üzerine de kendi yorumunu eklemiş. Bu yazımda bu yazıma gösterilen tepkilerin bir kısmına ve verdiğim cevaplara yer vereceğim. “ Ramazan   abim, çuvaldızı kendimize batırarak ülkemizdeki israfın sebeplerinden birini çok güzel tarif etmiş ve buna karşı nasıl bir önlem alınacağını da açıklamış. Lütfen, "Sadece camilerimiz ve Kur'ân kurslarımız mı israfa sebep oluyor? İsrafa sebep olan başka şeyler yok mu?" diyerek karşı çıkmayın. Siz de kendinize göre tespit ettiğiniz başka israf kanallarını yazın. Mesela konserlere harcanan devletin paralarını, muhtarlara ödenen asgarî ücret ve sigorta giderlerini,

Gizli Ajandası Olan Misyon Sahipleri

Amme adına iş yapanların bir misyonu olması gerek. Misyonu olmayan kişinin; ülkeye, birlikte iş yaptıklarına ve destekçilerine bir faydası olmaz. Hatta zararı olur. Yalnız misyonu olan kişilerin gizli ajandası olmaması gerek. Neye, kime hizmet ettiği, kimin adına çalıştığı, amaç ve gayesinin ne olduğu net bilinmelidir. Piyasaya çıkmış insanların ne amaç için çıktığını, gizli ajandası olup olmadığını bilme imkanımız yok. Çünkü kimsenin niyetini okuyamayız. Böyle gizemli kişileri ancak sonuçları itibariyle değerlendirebiliriz. Ne demek istediğimi biraz açayım. Mesela bir siyasi parti niçin kurulur veya bir kişi niçin parti kurar ya da partiler ittifak için niçin bir araya gelir? Bu soruya herkesin vereceği cevap, bu parti ve ittifak iktidar olmak için kurulur. Partinin başındaki kişi de Cumhurbaşkanı olmak için partinin başında olur denir. Eğer partinin başındaki kişi iktidar olmamak ve Cumhurbaşkanı olmamak için uğraşırsa burada başka şeyler aramak, bu kişinin gizli ajandası olduğ

Küçük Dünyalarında Başkasına Yer Olmayan Dünyalılar

İticilikte üstlerine yoktur. Ezik insan psikolojisinden kurtulabilmiş değiller.  Çağı okuma sorunları var ama bundan haberleri yok.  Alemin doğrusu kabul ederler kendilerini.  Pek azı hariç çoğunun elleri cebine gitmez.  Okumazlar. Tüm okudukları lise ve fakülte kitaplarından ibaret. Bir de bağlı oldukları cemaatten öğrendikleri. Buralardan aldıklarının üzerine bir gram koymadan emekli oluncaya kadar satarlar.  Yıllardır itilip kakılıp güç olduktan sonra güçten aldıkları destekle pek pervasızlar. Güçten beslenirler. Gücün ellerinin altından kayıp gitmesinden pek korkarlar.  Araştırma ve incelemeleri yoktur. Yine de her şeyi bilirim havasındalar. Her konuda söz söylerler.  Aşırı partizandırlar. Aynı zamanda troldürler. Tüm konuştukları ve paylaşımları partizanlık üzerine. Bir partiyi desteklerler. Diğer partileri özellikle kendi partilerine rakip olabilecek partileri durmadan eleştirirler. Kendi partilerini ve liderini eleştireni hain, nankör, satılmış ve FETÖ'cü

Enflasyon Ülkesi

Enflasyondan korusun diye hiç döviz almadım. İhtiyaç fazlası artan param olmuşsa sanal altın aldım. Alırken de genelde yüksekten aldım. Bozdururken de düşükten bozdurdum. Olan ne varsa üzerine de biraz borç alarak ev alırken sattım.  Borsa ile hiç işim olmadı dense yeridir. 2000 öncesi Tüpraş halka arz olunurken iki arkadaşın ısrarı üzerine bir arkadaşın hesabından üç lot mu yoksa hisse mi aldım. Güya çocukların iş ve düğününe kadar satmayacaktık. Beherini 30 ya da 32'den aldığım hisse düşe düşe 9 liraya kadar düştü. İki arkadaş da satıp kurtulmuş. Benimki kalmış. Üstat ne yapalım senin hisseyi. Biz satıp çıktık dedi. İyi, benimkini de sat dedim. Bölüne bölüne dokuz hisse olmuş. Dokuz liradan satıp hesabıma yatırdı.  Hasılı parayla imtihanım hiç yüzümü güldürmedi.  Çocuğun düğününde bir arkadaş düğün hediyesi olarak elli avro getirmiş. Cebimde durdu epey. Bu yabancı para cebimde durmasın deyip gidip bozdurdum.  Bayram öncesi bir ihtiyaca binaen dolar almam gerekti. Beş

Ayakları Uyuşturan Uzun Dualar

Ayağa kalktığım zaman sendeledim. Bir an dengemi sağlayamadım. Ne oluyor derken ayaklarımın karıncalandığını anladım. Bir iki adım atıp durdum. Dururken de dengeyi sağlamakta zorlandım. Ayaklarımın uyuşukluğu ayakkabılarımı alıp dışarı çıkıncaya kadar sürdü.  Böylesi uyuşukluk yer sofrasında yemek yediğim zaman olurdu. Normal şartlarda ve kendi ev ahalisinin olduğu zamanlarda ayağım karıncalanmaz. Çünkü canı tez biriyim. Sindire sindire yemem. Hızlıca yemeğimi yer, kalkarım. Ayağımın karıncalanması yemek çeşidinin bol ve başka misafirlerin olduğu yer sofrasında uzun süre durduğum zaman olur.  Demek ki bayram namazı ve hutbesinin ardından yapılan dua epey uzun sürmüş olmalı ki ayaklarım karıncalanmış.  Dualarımız ayakları uyuşturacak şekilde niçin uzar oldu? Eskiden dualarımız Arapça idi. İmam dua eder. Anlamını bilmeden hep beraber amin derdik. Bazıları Allah Türkçe bilmiyor mu, duayı niye Türkçe yapmıyoruz derdi ama bu isteğe pek kulak verilmezdi.  Son yıllarda Türkçe du

Ne Yaman Çelişki!

İyi günler beyefendi! İyi günler! Şu falan firmayla ilgili mücadelen dillere destan. Her platformda bu konuyu gündeme getiriyorsun. Maşallah gözünü budaktan esirgemiyorsun. Olmadı. Kamuoyu oluşturmak için miting yapıyorsun. Garip ve gurebanın hamisisin.  Herkes seninle gurur duyuyor.  Ben öyleyim. Her zaman mazlumun yanında oldum.  Destekçilerin de arkanda. Hepsi o firmanın ürünlerini protesto ediyor. Evine almıyor. Alanları da eleştiriyor. O firmanın ürünlerine sayfalarında boy boy yer vererek boykot paylaşımı yapıyorlar. Senin samimiyetin, onların desteği bir araya gelse o firmayı boğar. Yalnız o firma ve ürünleri hala dimdik ayakta. Bunu neye bağlıyorsun?  Bana daha fazla destek verirlerse o firma bu boykota daha fazla dayanamaz. Mutlaka pes eder.  Anladım. Yalnız bir durum var.  Neymiş o?  Bir taraftan miting, bir taraftan boykot, bir taraftan o firmaya ait yenilir, yutulur cinsten olmaktan söylemler. Öbür taraftan o firmayla ticarete devam ettiğin, en azından dev

Seçim Merdiveni

Sandık başkanı mısın? Derdin çok demektir Zarf, pusula, sayım, döküm, tutanak hep senin Elinden geçecek sabahtan akşama bir bir Zor mu zor ama bunu baştan düşünecektin İşin zoru bitti deyip adliyenin yolunu tuttun Son bir gayret, çoğu gitti azı kaldı dedin Merdivenlerdeki kalabalığı görünce Eyvah, turpun büyüğü heybede imiş dedin Bir elinde saman renginde ağır bir torba Öbüründe tutanakların olduğu bir zarf Girdin hemen herkes gibi upuzun sıraya Karşına çıktı sonu görünmeyen merdiven Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Pardon dikileceksin. Yürümek ne kelime Her bir basamağında duracaksın güç bela Bel ağrır, ayaklarına kara sular iner Çıkmak ne mümkün bunca basamakları bir bir Çünkü başkanlardan örülmüş etten bir duvar Dikil, adımla, çık. Bitmez bir türlü merdiven Çünkü daha çıkılacakmış üç kat merdiven Üç katın merdiveni sürdü doksan dakika Bu zaman zarfında atardım on bin adım ben Onca evrak teslimi sürdü on beş dakika Ardından indim onca basamağı birden Ahmet Haşim bugünleri yazmı

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (2)

Malumunuz 31 Mart mahalli seçimleri ramazan ayı içerisinde yapıldı. Sandık kurullarına bu oruç gününde yapılan muameleyi "Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele" başlığıyla bir önceki yazımda kaleme almıştım. Yazıda, sabah 06.30'da başlayan mesai maratonu iftar vaktinde oy sayım ve döküm işiyle devam ettiğini ne muhtarlardan ne de partilerden sandık kurulu üyelerinin iftarını açacak doğru dürüst bir iftariyelik gelmediğini, üyelerin geç vakte kadar karnını doyurmadan görevini yaptığına işaret etmeye çalışmıştım. Bu yazımda da seçim torbasının teslim sürecine değineceğim. Oy sayım, döküm, tutanağa geçirme, ıslak imza, zarf ve pusulaların torbaya yerleştirilmesi 21.45'e kadar sürdü. Sandıkta görev yapan üyelere teşekkür ederek helalleşerek ayrıldım. Üyeler evlerinin yolunu tutarken bir elimde torba, diğerinde kapalı zarfla binanın çıkışına geldim. Görevli polisler, üçer kişi götürüyoruz. Az önce bir ekibi gönderdik. Burada bekleyin. Üçe tamamlanınca p