Ana içeriğe atla

Gizli Ajandası Olan Misyon Sahipleri

Amme adına iş yapanların bir misyonu olması gerek. Misyonu olmayan kişinin; ülkeye, birlikte iş yaptıklarına ve destekçilerine bir faydası olmaz. Hatta zararı olur. Yalnız misyonu olan kişilerin gizli ajandası olmaması gerek. Neye, kime hizmet ettiği, kimin adına çalıştığı, amaç ve gayesinin ne olduğu net bilinmelidir.

Piyasaya çıkmış insanların ne amaç için çıktığını, gizli ajandası olup olmadığını bilme imkanımız yok. Çünkü kimsenin niyetini okuyamayız. Böyle gizemli kişileri ancak sonuçları itibariyle değerlendirebiliriz.

Ne demek istediğimi biraz açayım. Mesela bir siyasi parti niçin kurulur veya bir kişi niçin parti kurar ya da partiler ittifak için niçin bir araya gelir? Bu soruya herkesin vereceği cevap, bu parti ve ittifak iktidar olmak için kurulur. Partinin başındaki kişi de Cumhurbaşkanı olmak için partinin başında olur denir. Eğer partinin başındaki kişi iktidar olmamak ve Cumhurbaşkanı olmamak için uğraşırsa burada başka şeyler aramak, bu kişinin gizli ajandası olduğunu düşünmek gerek.

Biraz daha açayım. Mesela rakibine karşı bugüne kadar girdiği tüm seçimleri kaybeden bir kişinin, güçlü rakibine karşı denk veya daha güçlü bir rakiple seçime girmesi gerekirken -ki rakibinden daha fazla oy alacak adayları varken- bir kez daha yenileceği ayan beyan ortada iken adaylık için kendisini dayatması ve gayesinin kendisini kazandırmaktan ziyade rakibini kazandırmak olduğu anlaşılmaz mı?

Kurduğu ittifakın bir komedi ittifakı olduğu, kazanmayı değil, kaybetmeyi hedeflediği, ittifakın birbirine yabancı, birbirinin dilinden anlamadığı, ittifak üyelerinden hiçbirinin maçı kotarma gücü ve özelliğinin olmadığı, ellerine kadar gelen iktidar imkanını altın tepsi içinde rakibine sunduğu ortada değil mi?

Rakibinin en zayıf olduğu anda rakibi maçı kotaracak ve oy getirecek partilerle ittifaka girerken getirisi yüzde bir bile olmayan dört partiyi ittifakına alması ve bu partilere kendi partisinden 40 kadar garanti vekillik vermesi neyle izah edilebilir?

İttifakına aldığı parti liderinin seçime ramak kala masadan kalkması, ağzına geleni söylemesi, sonra masaya yeniden oturması oy mu getirdi yoksa mevcut oyları kaçırmadı mı?

İttifaka dışarıdan destek veren parti yetkililerinin ve adı geçen partinin dağ kadrosunun seçim öncesi açıklamaları seçim kazanmaya mı yönelik yoksa kaybettirmeye mi?

İttifaka giren parti yetkililerinin Cumhurbaşkanı yardımcısı olacaklarına dair açıklamaları, ülke yönetiminde oy birliğiyle karar verilecek yoksa kriz çıkar demeleri, İHA ve SİHA gibi göğsümüzü kabartan gelişmelerin eleştirilmesi, önüne gelen herkese makam ve mevki verileceğine dair gizli protokollerin ortaya çıkması, halamı oy vermeye ikna edemiyorum açıklamaları sağduyulu, basiret ve feraset yoksunluğu değil mi?

Hasılı ittifakta yer alan, seçime etkisiz eleman olarak giren, 8-10 vekile tav olan dört partiyi saymazsak, ittifaka oy getirecek büyük ve küçük iki parti liderinin bir misyon için partilerinin başında olduğu açık. Şimdi bu iki lider nerede ve ne yapıyor?

Kendisini aday olarak dayatan lider, partisinin genel başkanlığını kaybetti ve köşesine çekildi. Kendisi liderliği kaybettikten sonra yeni genel başkan daha bir şey yapmadan girdiği ilk seçimde tek başına Türkiye’nin birinci partisi oldu.

Masadan kalkıp tekrar masaya dönen ise eliyle kurduğu partiyi dağıtmakla meşgul. O da köşesine çekilecek. Öyle zannediyorum bu iki lider, 2023 seçimlerinde rollerini en iyi şekilde yerine getiren iki lider olarak tarihe geçecek ve geri kalan ömürlerini huzurla geçirecekler. Nasıl huzurlu olmasınlar? Ne de olsa misyonlarını yerine getirmiş oldular. Haklarıdır huzurlu olmak. Herkes nezdinde olmasa da bu iki misyon insanı hizmet ettikleri kişiler tarafından hep hayırla yad edilecek: Rakip olarak girdiği tüm seçimleri sayesinde kazanan Cumhurbaşkanı, yeni genel başkanı kıyaslarken o daha iyiydi demedi mi? 2024 seçimlerine tek başına girerek büyük oh kaybı yaşadığı için yeniden genel başkan olmayacağını açıklayan kişi için eski genel başkanı, kızım yerinde kal açıklaması yapmadı mı? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde