Ana içeriğe atla

Yokluğa Terk Edilmiş Bir Millet

7 Ekimden bu yana 7 ay geçmiş. 

2,5 milyon insanın üzerine 7 aydır yağmur yağar gibi bomba yağdırıldı. 

Bombalanmayan ne cami ne kilise ne hastane ne meskûn mahal kaldı. 

Ayrım yapılmaksızın 30 bin üzerinde insan öldürüldü. 50 binden fazla kişi yaralandı. 

Sağ kalanların durumu ise ölenlerden beter. Çünkü ölenler en azından kurtuldu gitti. Esas sıkıntı, ne zaman ölüm fermanının geleceğini bilemeden evsiz, barksız, aç ve susuz yaşayan milyonlarda. Bizim ölüm fermanımız ne zaman diye beklemekteler. 

Ölen Filistinli, öldüren İsrail. 

Hasılı yok olmaya ve ölüme terk edilmiş bir millet var. 

Görünen o ki taş üstünde taş bırakılmayan Gazze, tamamen Filistinlilerden arındırılacak. 

Filistinlinin kanıyla yoğrulan Gazze toprağı İsrail'in olacak. 

Bir zaman sonra da İsrail burayı kendi halkına yerleşime açacak. 

Tüm bunlar olup biterken dünya sessizliğini koruyor.

Bu sessizlik, İsrail'e sen işini bitir demektir. 

Elinde gücü ve yaptırımı olduğu halde İsrail'in uyguladığı bu soykırıma ses çıkarmayan ve kılını kıpırdatmayan her devlet bu katliam ve soykırımın ortağıdır. 

Temennim odur ki;

Zulümle abat olanın ahiri berbat ola.

Eden (fazlasıyla) bula.

Mazlumun ahı aheste aheste çıka.

Dünyada huzur bulmaya.

Genişledikçe yalnızlara oynaya.

Başlarına büyük belalar tebelleş ola.

Anam anam dedikçe densin anan ya anan ya.

Yiyip içtikleri burunlarından fitil fitil gele. Yattıkları yer kan ola.

Uykularında kabuslar göre. Hafakanlar basa.

Ölüm bizim kurtuluşumuz nidalarını dünya duya.

Yanlarında bir Allah’ın kulu olmaya.

Herkes desin ki haydin başka kapıya.

Kimse kılını kıpırdatmaya... 

Allah mazlumun yardımcısı ola. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Benim anlamadığım bir konu var. Bakara suresinin 122. ayetinde Cenab-ı Hakk, İsrailoğullarına mealen : "Ey İsrailoğulları size verdiğim nimeti ve sizi bir zamanlar alemlere üstün tuttuğumu hatırlayın" der. Kimi meallerde "sizi diğer kavimlerden üstün tuttuğumu" der. Bu ayetten, Cenab-ı Hakk, İsrailoğullarını diğer millet ve kavimlere üstün kıldığını anlayabiliriz. Cenab-ı Hakk, yarattığı milletler, kavimler arasından İsrailoğullarını neden diğer millet ve kavimlere göre üstün tutmuştur? Bir başka mealde; üstün kıldığı, ama sonradan lanetlediğini de ilave etmişler.

    Sonuç olarak İsrailoğullarını yarattığı kavimler arasında üstün kıldığı, ama İsrailoğulları ne yaptılarsa, tekrar lanetlediği sonucuna varılıyor. İsrailoğulları, Cenab-ı Hakk tarafından yaratılan kavimler arasında neden üstün tutulmuştur? Ve sonra ne olmuştur da lanetlenmişler?

    Cenab-ı Hakk, neden mazlum Filistinlilerin yar ve yardımcısı olmuyor? Ben kendimi bildim bileli, Filistinliler hep İsrailoğullarının zulmü altındalar.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, İsrailoğullarının üstün kılınması, onlara arzımevud denen toprakların vadedilmesi, lanetlenmeleri, Filistinlilere yardım edilmemesi tespitlerinizde haklısınız. Bunlar ayetlerde var.
    Din öyle bir şey ki sorguladıkça, düşündükçe içinden çıkılmaz hal alıyor. Çelişkiler karşımıza çıkabiliyor. Nice düşünüp sorgulayanlar deist, ateist vb olup çıkıveriyor ya da dışlanırım düşüncesiyle içinde saklıyor. Dijital çağla beraber inanç ve dinleri terk edenlerin sayısında artış olacağını düşünüyorum. Gidişat o yönde. Bu yönde gelecek dip dalgaya hazır olmak gerek.
    Tespitlerinize gelince, din aynı zamanda yorumdur. Belirttiğiniz tespitleri şöyle yorumlayabilirim ya da açıklayabilirim.
    Ayette geçen İsrailoğullarını aleme üstün kılmadaki faddale fiili üstün kılma anlamının yanında tercih etme anlamı da var. Manayı tercih etme yönünde alırsak bu ayetin içinden çıkabiliriz. Değilse başka ayette üstünlüğün takva ile dendiği göze alınırsa çelişki ortaya çıkar.
    Tercih etme; sorumluluğu verme, yönetme hakkını verme, liderliği verme şeklinde anlaşılabilir.
    Tercihi istediğim şekilde kullanırsanız sizi nimete boğarım. Topraklara ulaşırsınız. Değilse nimeti elinizden alır, başkasına veririm şeklinde anlayabiliriz. Nitekim kıblenin değişmesi, peygamberler hep İsrailoğullarına gelirken Araplar verilmesi liderliği ve tercihin ellerinden alındığı şeklinde izah edilebilir.
    Lanetlenmelerine gelince İsrailoğulları Yahya, Zekeriya gibi peygamberleri öldürdükleri için lanetlediği belirtili ayetlerde.
    Filistinlilerin mazlumluğuna müdahale edilmemesine gelince Fil süresinde Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin ordusuyla birlikte helak edildiği ifade edilir. Hem de daha Kâbe’yi yıkmaya başlamadan. Emeviler zamanında Haccac b. Yusuf tarafından hac mevsiminde Kabe mancılıklarla yıkılır. Hacca ve ordusuna herhangi bir ceza verilmez. İlkinde daha müdahale yok iken yok etme var. İkinci de fiili müdahaleye rağmen cezalandırma yok. İster istemez düşündürüyor. Buna da bazılarının cezasını ahirete erteliyor şeklinde yorum yapılabilir. Bilinen bir gerçek var ki onca duaya rağmen Filistinlilerin yok edilmeye devam ettiği ve bir yardımın gelmediği de muhakkaktır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde