4 Mayıs 2024 Cumartesi

Erbaş'ın Arapça Bilgisi

Sanırım bir müftü anlatmıştı. Fransa'ya görevli olarak Türkiye'den bir müftü gider. İlçenin papazı müftü ile görüşmek ister. Haber gönderir, müftünüz Fransızca biliyorsa, papaz ziyarete gelmek ister diye. Müftümüz Fransızca bilmez denerek davet reddedilir.

Bir zaman sonra papaz yine haber gönderir. Papaz efendi biraz Arapça bilir. Müftü beyle görüşme talep eder denir. Bu talebe jet hızıyla cevap verilir. Müftümüz Arapça bilmez diye. 

Elhasıl kelam, papazın görüşme talebi gerçekleşmez. 

Papazın aklına tercüman da gelmemiş olmalı. Belli ki arada kimse olmadan koyu bir sohbete dalacaktı.

Bu görüşmenin gerçekleşmemesinde en büyük eksiklik, papazın Türkçe bilmemesi. Bunun sorumlusu da herhalde müftü değil.

Papaz görüşmek için belki de Türkçe öğrendi. Üçüncü bir istekte bulundu mu, bulundu ise müftü ne gerekçe öne sürdü. Bu kısmı bilmiyoruz. 

Öyle zannediyorum, Fransa'ya görevli giden müftünün hem Türkiye'den hem de Fransa'dan iki maaş birden alması ve yabancı dil öğrenme yerine para sayma makinesi almıştır. 

Bu anlattığım, Diyanet İşleri Başkanı Arapça bilmiyor iddiaları üzerine aklıma geldi. 

Neymiş de koskoca Başkan Arapça bilmiyor. Üstelik cv'inde Arapça bildiğini yazmış deniyor. 

Tek kelimeyle bu iddia, maksadı aşan, Sayın Başkan'ı itibar suikastına maruz bırakmaya yönelik bir eylem. 

Hizmetten hizmete koşan biri için bu şekil itibar suikastı akıl alır gibi değil. 

Bereket Başkan'ın Ahmet Hakan'a gönderdiği açıklama gönlümüze su serpti. İftiracılar iftiralarıyla baş başa kaldı. 

Açıklamaya bakalım: "Aldığım şu şu eğitimler, başarıyla geçtiğim sınavlar, yazdığım tezler ve yaptığım tercümeler Arapça bildiğime bir örnektir" demiş. Ardından böyle bir akademisyeni Arapça bilmemekle itham etmek haksızlık değil mi demiş. Irak'ta Arapça tercüman kullanmasını da "Diplomatik hassasiyet gereği" diyerek, acımasızlık bu demiş. 

Arapça bilmesine rağmen tercüman kullanması, bir devlet adamı ciddiyetini gösterir ve bir zeka ürünüdür. Türkçe varken niye Arapça konuşsun değil mi? Merak ediyorum, Ali Erbaş'a soru sorana, niçin sorunu Türkçe sormadın diye eleştirmezler? Fransız papazın aklına gelmeyen tercüman Ali Erbaş'ın aklına geldiyse yine Ali Erbaş mı suçlu? Gidin işinize. 

Sonra Ali Erbaş yalan söylemiyor. Cv’inde Arapça biliyorum diyor. Arapça konuşuyorum demiyor ki. Bir dili bilen illa o dili konuşması mı gerekiyor? 

Bağımsız bir jüri Arapça bilgisi için Sayın Erbaş'ı sınav yapsa, tercüme eder, kırık mana verir. Cümlelerin irabını (ögelerini ayırır) yapar. Fiillerin çekimlerini söyler. Daha ne? 

Haydi onca okuduğu okullar, aldığı eğitimler, sınav başarısı, aldığı Prof. payesi sizi ikna etmedi. Bana da mı inanmıyorsunuz? Ben Ali Bey'in Arapça bildiği beyanına şahidim.

Nizamiyeden teslim olup son etapta bilgilerimizi aldığında, bana yabancı dilimi sormuş. Her Türk evladı gibi İngilizce demiştim. Ardından Arapça da olur mu dediğimde, niye olmasın. Dur ben de kendime Arapça bildiğim işaretini koyayım demişti. Sadece Cv’inde değil, ta asistanken Arapça bildiğini söylemişti. Hasılı adam aynı yerde ve bu dili biliyor. Durum bu iken bu kadar art niyet fazla değil mi?

Şimdi ben de Diyanet İşleri Başkanı olsam, siz ta 93 yılında Arapça bildiğim istatistiğini de ortaya çıkarırsınız. Askeriyeye verdiğiniz bilgide Arapça bildiğinizi söylemişsiniz. Haydi konuşun bakalım diye. Art niyeti bırakın. Unutmayın ki Arapça bilmek başka Arapça konuşmak başka. Siz önce bu aradaki farkı öğrenin sonra da öküzün altında buzağı arayın. 

Unutmayın ki meyve veren ağaç taşlanır. Elinizde taş kalmadı. Hâlâ taşlamaya devam ediyorsunuz. Ali Bey meyve vermeye devam edecek. Elinde kılıç gurbete çıkacak, Audi A8'e de binecek. 

Var mı diyeceğiniz? 

Siz en iyisi, gidin işinize. Çatlayın kahrınızdan ve hasedinizden... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder