Ana içeriğe atla

Seçimin Ardından (2)

Sıra bu kadar uzunsa sıra aldıktan sonra sıra ne zaman gelirdi? Çok da problem edinmedim. Ayakta sıra beklerken bir şeyler okudum, yazıp çizdim. Oturup beklerken de yazarım dedim.

Bir boşluğa oturayım derken baktım sınıf arkadaşım. O da seçim parası için gelmiş. Sırası da benden bir önce imiş. Lafladık. Ardından ne zaman teslim ettin dedim. 23.30'da evdeydim dedi gülerek. Hem de gevrek gevrek. Güya senden önce teslim ettim diyecektim. Ben Meram 1'de idim. Orada hiç sıra yoktu. Gelip hemen teslim ettik dedi. Meram 2 ise üç kat sıra bekledi dedi. İşte o üç katın her basamağında Ahmet Haşim'in "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden" dizesine duçar olanlardan biri de ben idim dedi. Şükrü bu. Allah gülmek için yaratmış maşallah. Pozitif enerjisine hayran kaldım. Negatif enerjimle dengelemeye çalışsam da başarılı olamadım. 

Fazla beklemeden önce onun, ardından benim numaram yandı. İyi ya çabuk geldi sıra dedim. Kimliği uzatıp seçim parası dedim. Göremediğim ekrana girdi girdi çıktı kızımız. O oturuyor, bense dikiliyorum. Ne bekliyorsak. Vereceği at ile deve değildi halbuki. 2936 lira idi. Sağdan, soldan bozuk para istiyor. Sabahtan beri beş lira, on lira verdim hep. Kalmadı hiç dedi. Kızım, kaç para bozuk lazım dedim. Beş lira dedi. Uzatıp verdim cebimdeki demir beş lirayı. Bana onluk da lazım dedi. Onu da vereyim dedim. Cebimden onluk elli lira verdim. Karşılığında tüm elli verdi. Sonra arka tarafa gitti. Para cüzdanıyla geri geldi. Para sayma makinesine epey bir para koyup saydı. Hem de bunu defalarca yaptı. Çoğu da büyük para 200 idi. Nihayet, amca şu beş liranı geri al dedi. İlaveten bana hepsi demir 7 âdet 5 lira, bir de 1 lira verdi. Diğerlerini de hepsi yüzlük verdi. Demir paraları cebime attım. Allah vere de bu kadar bozuk para cebimi delmese dedim. 

Ayrıldım gişeden. Bizim Şükrü yine çoktan almıştı parasını. Üstelik ona tüm vermişler. Al şunları say dedim. Saydı sağ olsun.

Ne anlamıştım ben bu işten. Gişedeki görevli kıza, bozuk para temin ettim. Güya işi görülsün diye iyilik yaptım. O ise bana benim verdiğim onluklardan vermedi. Ne kadar demir beşlik varsa yığdı önüme. Yaptığım iyiliğin karşılığını da böyle görmüştüm. Yürüdükçe ağırlığının yanında cebimdeki bozuk paralar birbirine değdikçe ses çıkardı durdu. 

Güya seçim parasını alarak seçimin ağırlığını üzerimden atacaktım. Kızımız verdiği paralarla yükümü almadığı gibi artırdı. Belli ki ekrana baka baka kızımızın kafası şişmiş. Hesap yapamaz olmuş. Pekala benden 14 lira isteyip bana 2950 TL verebilirdi. Alacağı olsun. 

Durun ya acaba bu kızın babası terzi olabilir mi? Bozuk para verecek ki bu bozuk paralar cebimi delecek. Şunu dikiver diye terziye gideceğim. Terziye el emeği vereceğim. Böylece seçim parasından terziler de nasiplenecek. Nasıl düşünemedim. Akıllı kızmış vesselam.

Çıkışta yürüdük. Ne yapıyoruz dedi arkadaşım. Gel şurada çay içeceğiz dedim. Oturup çay içtik. Çaylar da Şükrü'dendi bu arada. Aç isen yemek de ikram ederim dedi. Niye ikram etmesin. Martta kurban hissesine girmiş 25 bin liradan. O hisse olmuş şimdi 30 bin. İki ayda bir beş bin kazanmış. Benim daha hissem bile yok. 

Az sonra yanımıza gelen diğer arkadaş Ömer, seçim paralarını aldı iseniz, bana bakın dedi. Hiç kusura bakma. Bu seçim anamı ağlattı. Zırnık koklamam. Bunu çeken bilir dedim. 

Hasılı 7 âdet beşlik kızımızdan, bir beşlik de benden olmak üzere cebimde ağırlık yapan 8 âdet beşlik var. Ne yapıp edip bu bozukluklardan kurtulmam gerek. Kızımız beni yaktı. Ben de başkasını. Bakalım kimi yakarım bu beşliklerle. 

Biz beşliklere değil, 2900’e talibiz derseniz, kurban hissesini girmemiş olsam da yüzlüklerden kurtuldum. Üzerine bir 1150 daha koyup bir çeyrek aldım. Bu da yakında bir düğüne gider.

Bu arada çeyrek demişken  sandık kurulunda ilk defa görev almış, çalışkan gençten bir kız vardı. Babası istemiş görev yapmasını. Zorluğu gördükçe görev aldığıma pişman oldum. Bu kadar zor olduğunu bilmiyordum. Babam, sandıkta görev yaparsan, üzerini de ben denklerim. Sana bir çeyrek yaparım demiş. Partili üyeler sanırım 900 lira aldılar. Bu demektir ki baba çeyrek için üzerine daha epey ekleyecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde