Ana içeriğe atla

Gençlik Yol Ayrımında

Gençlik hiç olmadığı kadar dine mesafeli. 

Kimi deist kimi ateist kimi agnostik olduğunu açıklıyor. Bunların sayıları az değil. 

Kimi baskı görür, dışlanırım düşüncesiyle küfrünü izhar edemiyor. Bu durumda olanlar da oldukça fazla. 

Kimi tepkisini göstermiyor. Alabildiğine sessiz.

Kimi tembelliğinden ladini bir hayat yaşıyor.

Kimi de Müslümanlığı tekeline alan bazı siyasi, cemaat ve kanaat önderlerinin bazı tasarruflarını örnek vererek "Bunlar Müslümansa ben değilim", "Ben bunların dininden değilim" diyor. 

Dindar, mütedeyyin ailelerin bile çocuklarını din, diyanet bilsin diye bir çabası yok. Hatta alabildiğine cemaatlerden uzak tutuyor.

Kısaca din, gençliğin çoğu için pek bir şey ifade etmiyor. Bu görüntü gittikçe de artacağa benziyor.

Bu durumda biz ne yapıyoruz? Gençliğin derdi nedir? Dinden niye uzaklaşıyor? Gençliği dinde tutabilmek için neler yapabiliriz? Gençliğin dinden uzaklaşmasında bizim payımız nedir? Hatamız varsa bunlar nelerdir diyor muyuz? Sorun dinde mi yoksa dini tekelinde bulunduranların söz ve eylem çelişkisinde mi ya da görüntülerinde mi? İslamcılığın verdiği zararlar olabilir mi? Klasik din anlayışımız ve anlatımımızın payı var mı? Böyle bir şey demiyoruz. Desek en azından gelmekte olan tehlikenin farkında oluruz ve tedbir almaya çalışırız.

Böyle demediğimiz gibi gençliğin gidişatından dolayı burnumuzdan hiç kıl aldırmıyoruz. Bununla da yetinmiyoruz. Suçu başkasının üzerine yıkmaya çalışıyoruz. Özellikle dini gençliğe farklı görüş, üslup ve yol ile anlatmaya çalışanları; dini bidat, hurafe ve menkıbevi anlatımlardan arındırmaya çalışanları, gençliğin bu noktaya gelmesinde suçlu ilan ediyoruz. Bunlardan dolayı gençlik ateist, deist oluyor, bunlar gençliğin kafasını karıştırıyor diyoruz.

Halbuki İslam'ın yumuşak karnı olan bazı konulara dair yeni izahlar, gençliği İslam'da tutar. Unutmayalım ki ikna edemediğin din bir bakmışsın elimizin altından kayıp gitmiştir. 

Aslında İslam'a en büyük zararı müntesipleri veriyor. Başkası ne kadar uğraşırsa uğraşsın İslam'a zarar veremez, gençliğin kafasını da karıştıramaz. Sahi kaçımıza bakarak birileri Müslüman olma yolunu seçiyor.

Bizim yaşantımız bakarak Müslüman olanlardan geçtim. Bari mevcut Müslüman olanları İslam dairesinde tutabilsek...

Durum bu iken yani sorunun kaynağı biz iken üzerimize toz kondurmuyoruz. 

Hasılı farkında olalım veya olmayalım. Gençlik yol ayrımında.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde