Ana içeriğe atla

Mezarda Siyaseti Bırakma Hastalığımız

Bu siyaset denen şey nasıl bir şey ki siyasete giren bırakamıyor. Ölünceye kadar siyaseti bir uğraş olarak sürdürenler var. Örnek mi istersiniz? 

Uzun yıllar genel başkanlık yaptıktan sonra bir operasyonla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalan bir siyasetçi, benden bu kadar deyip köşesine çekilmedi. Yerine geçen genel başkanı tarafından banko yerden aday gösterilerek vekil seçildi. Vekil iken hastalandı. Aylarca evinde ve hastanede tedavi gördü. Dışarı çıkamayacak halde iken tekrar vekillik teklif edildi. Bundan şeref duyarım dedi ve kazanacağı yerden aday gösterilip yeniden seçildi. Bir gün bile Meclis çalışmasına katılmadı. Evinde yatarak vekilken vefat etti. Bu kişi öğrenci olsa devamsızlıktan sınıf tekrarına kalırdı ama vekil olunca yattığı yerden hem eski vekillik maaşını aldı hem de yeni vekillik maaşını. 

Biraz daha geriye gidelim. İki genel başkan vardı. Bir tanesi başbakanken uzun süre hastanede yattı. Öldü ölecek derken hastane değiştirilerek biraz kendine geldi. Yürürken zorlanır, ayakta zor dururdu. Hastayım, yatağımda rahat rahat öleyim demedi. Partisinin mitinglerine katıldı. Miting otobüsüne çıkmak için asansör yaptırıldı. Bez bağlanıyor bile dendi. Bu durumda iken bile ölünceye kadar siyaseti bırakmadı. 

Bir diğer siyasi de eski başbakan idi. Ahir ömründe partisi yok denecek kadar oy almasına rağmen partisinin başına geçti. Mitinglerden geri kalmadı. Bunun için de otobüsün üstüne çıkmak için asansör yaptırıldı. Bu da ölünceye kadar siyasetin içinde kaldı. 

Halihazırda siyaset yapan bir genel başkan daha var. 2002 seçimlerinde partisi baraj altında kaldığı için hazirandaki genel kurulda aday olmayacağını ve siyaseti bırakacağını söylemişti. Yanındakiler aman efendim, sensiz olmaz deyince dediği sözü tuttu. Haziranda rakipsiz yeniden seçildi. O gündür bugündür hem genel başkan hem de milletvekili. Yürümekte zorlanıyor. Konuşması birbirine dolanıyor ama hala siyasette. Öyle görünüyor ki bu da mezarda bırakacak siyaseti. Benden bu kadar demediği gibi başarısız olup köşesine çekilmek isteyen bir genel başkana da aman gitme, partini bırakma diyor. 

2002'den beri siyasette başarılı bir performans gösteren bir başka genel başkan daha var. Bu da 2011 seçimlerinden beri son dönemim dedi. Sonra sistem değişikliğiyle hala siyasette etkin bir aktör. Son seçimde ilk defa ikinciliğe düştü. Bu seçime girerken bu benim son seçimim dedi. Anayasaya göre bir kez daha seçilmesi mümkün değil. Ama burası Türkiye olunca son seçimi olup olmadığını 2028'de göreceğiz. Yürümekte zorlanmasına rağmen öyle zannediyorum, bu da mezara kadar siyaset yapacak. 

Yaşını başını almış, genel başkanlığın dışında hiçbir başarısı olmayan ve rakibine karşı girdiği tüm seçimleri kaybeden bir siyasetçi daha var. Halihazırda aktif siyasette değil. Çünkü kaybede kaybede sonunda genel başkanlığı da kaybetti. Buna rağmen köşesine çekilmedi. Kaybettiği genel başkan bir tökezlese yeniden ortaya çıkacak. Bir daha kendisine şans güler mi bilinmez ama yeniden gelen başkan olamasa da yeni genel başkan vekil olur musun teklifi götürürse öyle zannediyorum, bundan o da şeref duyacak ve koşa koşa vekil olacak ve ölünceye kadar vekil ve potansiyel genel başkan olarak siyasete devam edecek.

Hasılı genel başkan olmuş veya genel başkanlığa yükselmiş bir siyasi, ister başarılı ister başarısız olsun, kendiliğinden ve ölmeden siyaseti bırakanın sayısı bu ülkede bir elin parmaklarını geçmez. Bildiğim, partileri baraj altı kaldığı için siyaseti bırakan iki kişi var. Bunlar da Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’dir. Bakalım bir üçüncüsü çıkacak mı? Dördüncü diyelim. Hakkını yemeyelim bir de Erdal İnönü var. O da yaşarken siyaseti bırakmıştı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde