Ana içeriğe atla

Senden İyisi de Yok, Senden Kötüsü de


Bu konuyu yazmadan önce bahsedeceğim zümre ve kişilerle ilgili bir toptancılığımın olmadığını, hepsinin içinde istisnalarının olabileceğini, bunları tenzih ettiğimi baştan söyleyeyim. Şimdi geleyim sadede. 

Her ihtiyaç sahibi olmasa da ihtiyaç sahiplerinin içinde öyleleri vardır ki kendisini görüp gözettiğin, zekât ve sadakanı kendisine verdiğin müddetçe seni yere göğe sığdıramaz. Seni hayırla yad eder ve senden iyisi yoktur. Ne zaman ki görüp gözetmeyi bırakırsan, buğzetmeye başlar. Adeta senden kötüsü olmaz.

Bazılarının partisini desteklersen senden iyisi yok. Desteğini çekersen senden kötüsü yok. Bu adam dün niye destek verirdi de bugün niye desteğini çekti diye hiç sorgulamazlar. Çünkü onlar için parti tutmak, bir partiyi desteklemek takım tutmak gibidir. Takım kötü olduğunda nasıl ki destek çekilmezse parti tutmada da durum aynıdır. Gerçi bu tipler takım tutar gibi parti tuttuklarını da kabul etmezler. Çünkü onlar için parti davadır. Hadi deyince dava terk edilir mi değil mi? Varsın içlerinde binlerce müteahhit yetişsin. Hiç önemli değil.

Yine bazılarının ittifakında yer alırsan senden iyisi yok. İttifaklarına girmezsen, kendi başına seçime girersen senden kötüsü yok. Hele bir de karşı ittifakta yer alırsan yatacak yerin yok. 

Eleştirmezsen, yanlışlarını görmezsen, hata ve yanlışlarını savunursan senden iyisi yok. Tersi durumda senden kötüsü yok. 

Bir cemaat kendilerini desteklerse, destek açıklaması yaparsa, onlar için bu destek açıklaması, olması gerekendir ve bu cemaat bir numaradır. Şayet destek açıklaması yapmazsa vay o cemaatin haline. Yerden yere vururlar. Hele bir de istemedikleri partiye oy vereceklerini söylerse o cemaatin çekeceği var. Devlet haddini bildirmeli bu cemaate. Artık bundan sonra bu cemaate yardım, sadaka ve zekat verilmemeli açıklaması yaparlar. Çünkü bunlar için cemaatler kendi partilerini destekledikleri müddetçe İslam’a hizmet etmiş olurlar. Değilse o cemaatte İslam’a hizmetten bahsedilemez. O cemaat menfaat için vardır onlar nazarında.

Tanıdığın veya akraban olan birinden pahalı, ucuz alışveriş yaptığın müddetçe senden iyisi yok. Zaten pazarlık da yapamazsın. Çünkü sana olması gerekeni yapmıştır ve en uyguna vermiştir. Pahalı verdiğini öğrendikten sonra şayet başka bir esnafa yönelirsen, senden kötüsü yok.

Adamın cemaatine girersen dört dörtlük Müslüman olursun. Cemaate gider gelirsen, yardım ve hasenatını akrabadan ihtiyaç sahibi olan yerine cemaate verirsen hayrın pek makbule geçer. Şayet o cemaate girmezsen, dünyasını heba etti diye sana acıyarak bakar. Çünkü tek kurtulmuş cemaat onlarınkidir. Kazara cemaatin bazı tasarruflarını eleştirirsen seninle selamı sabahı keser. Cenazene bile gelmez. Çünkü hikmetinden sual sordun bir kere. Ne haddine değil mi?

Hasılı bazılarının dümen suyuna girdiğin, onların düzenine uyum sağladığın, destek verdiğin müddetçe senden iyisi yok. Bir başına buyruk hareket edersen, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye kalkarsan bil ki yandın demektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde