Yazılarımı
takip edenler bilir. Her telden yazmaya çalışırım.
Yeter
ki ilgimi çeken, dert edindiğim bir konu ve yüzeysel de olsa dağarcığım yeterli
olsun. Yeter ki içimde yazma isteği, yazma imkanı bulduğum bir boşluk ve ortam
olsun.
Gördüğümü
nasıl okuyorsam çalakalem yazmaya başlarım. Ama evde ama bir çay ocağında.
Yeter
ki bir başına olayım. Önünü, arkasını düşünmeden başlarım cepten yazmaya.
Yazarken
de konunun derinlemesine inmem. Ucu kime dokunur, ne mesaj verir demem.
Yazılarımın
çoğunda mizah, hiciv olur. Bunu ciddi yazdığım yazılar da bile görmek mümkün.
İşlediğim
konuya uygun bir anım varsa konuya ya anıyla başlar ya da anıyla
bitiririm.
Bir
yazımda da değer verdiğim bir mülki amirin FETÖ'cü olmamasına rağmen görevden
atıldığını, nice sonra suçsuz bulunup göreve iade edildiğini, göreve iadeden
sonra emekliliğini isteyip köşesine çekildiğini ve içine kapandığını işlemeye çalışmıştım.
Bu şekil mağduriyet yaşayan çok sayıda kişi olduğuna değinmiştim.
Bu
yazım üzerine bir arkadaş da "Biraz da gerçek FETÖ'cülerin hikayesini
yazsan da mağdurlarını bilelim" yazdı.
Bu
talep üzerine yazmaya çalışacağım. Bakalım becerebilecek miyim? Ki zor bir
talep. Çünkü at izi, it izine karıştı dendiği bir ortamda kimin gerçek FETÖ'cü
kimin FETÖ mağduru olduğunu tespit etmek mümkün değil.
Hikayesini
bildiğimiz kişilerin mağduriyetinden söz edebiliriz. Burada soruyu soralım.
Gerçek FETÖ'cü kim ya da kimlerdir?
Bu
konuyu irdelemek için önce bazı tespitlerde bulunmak lazım.
Adına
şimdilerde FETÖ, önceleri Paralel Devlet Yapılanması, Hizmet Hareketi, Gülen
Hareketi, cemaat denilen, bir zamanlar gelmiş geçmiş tüm hükümetler ve derin
devlet tarafından açık veya gizli, korunup kollanan, gözetilen ve destek
verilen yapı ile şu ya da bu şekilde irtibatlı olan milyonlar var. Bu yapının
içinde olan herkesi FETÖ üyesi mi kabul edeceğiz? Yani toptancılık mı
yapacağız? Bu konuda kanaatim, yapının cemaat boyutu ile örgüt boyutunu
ayırmakla bu işe başlanmalıydı. Önce bunda bir konsensüs olmalıydı.
Bunu ayırmak zor denirse 15 Temmuzda kim, nerede, buna bakılmalıydı. 15 Temmuz darbesine bilfiil katılmış, asker ve polise kurşun sıkmış, darbeyi teşvik etmiş, propagandasını yapmış; maddi, manevi ve finansal destek sağlamış, darbeyi övmüş ise bu kişiler gerçek FETÖ'cü kabul edilmeliydi. Cemaatin içinde olduğu halde darbeye katılıp destek vermemiş kişiler FETÖ'cü sayılmamalıydı. Ayrıca darbe esnasında, darbe öncesi ve sonrası yurtdışına kaçanlar, kaçtığı halde dışarıda yapıyı över bir tavır içine girenler, devlet aleyhine çalışanlar, hakkında isnat olduğu için çağrıldığı halde ülkeye gelmiyorsa bu kişiler de gerçek FETÖ'cü kabul edilmeliydi. Bu bahsettiğim kesim (darbeye bilfiil katılan ve arandığı için yurtdışına kaçan) bir zamanlar tasnif yapılan ihanet kesimidir. Darbeye katılmadığı ve kaçmadığı halde bu ülke içinde kalanlar direk FETÖ'cü ilan edilmemeliydi. Bu kişiler hakkında acaba denmeli ve o değilden izlenmeliydi. Kendilerine bu yapıyla geçmiş bağınız var. Sizi takip ediyoruz. Hal ve hareketlerinize dikkat edin denebilirdi. Bu yapının gerçek yüzü ortaya çıktığı halde bu yapıyla iletişime geçip geçmedikleri takip edilmeliydi. Böyle bir durum olursa suç üstü yapılmalıdır.
Ayrıca bu kişilerin FETÖ üyesi olup olmadığını tespit için sürek avına çıkılmamalıydı. 17-25 Aralığı baz alarak geriye dönük inceleme ve araştırma yapılmamalıydı. Yapılacaksa da üyelik için objektif ve ölçülebilir kriterler ortaya konmalıydı. Zamanında suç olmayan söz ve eylemler suç unsuru kabul edilmemeliydi. Çünkü aksi durum suç tespit edilmiş. Sırada bu suça suçlu bulmak olurdu. Nitekim yaptığımız da bu.(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder