Milli Eğitim
Bakanlığının çıkardığı mevzuat ile beş yılını dolduran okul müdürleri o yıl
rotasyona tabi tıtuldu.
Kelli felli
müdürlerin yanında fazla puanım yoktu. Haddimi bilerek hem çalıştığım ilçeden
kurtulmak hem de merkeze kendimi atmak için Meram'ın en uç mahallelerini gözü
kapalı tercih ettim.
Toplam on tercihli
tercihimin onuncu sırasına yerleştim. Merkezin sobalı tek okulu diyeyim, nasıl
bir okulu tercih ettiğim daha iyi anlaşılır. 10.tercihi de yabana atmayın.
10.köy gibi bir şey.
Geldiğim anda okulun
üç bin lira ödeneği varmış. Öğretmenleri topladım bu paraya ne yapalım diye.
Yağmur yağınca pencerelerden içeri su giriyor. Bilgisayar laboratuvarındaki
bilgisayarlar ıslanmasın diye öne çekiyoruz. Önceliğimiz pencerelerin değişmesi
olsun dediler.
Öncelik bilgisayar
laboratuvarı olmak üzere çok eski pencerelerin değişimine karar verdik. Bir de
öğretmenler odasının üstü akıyormuş. Odada tavan da yok. Çirkinliği yok edecek
bir tavan yaptıralım dedik. Yanlış hatırlamıyorsam 6 pencere değiştirdik. Bir
de tavanı yaptırdık. İki de hayırsever bulduk birer pencereyi de siz üstlenin
diye.
Ardından ilçeye
okulun tamir, kalorifer, boya ve badana ihtiyaçlarının giderilmesi için yazı
yazdım. Hem de kaç kere. Üzerine hem milli eğitim müdürü hem de inşaattan
sorumlu şube müdürüyle görüştüm defalarca.
İl göndermiyor
ödenek dedi sorumlu şube müdürü. Bunu da lütfetti. Çünkü yazısı gazetede
çıkmış. Yazdığı köşeyi okudu ben yanında otururken. Koskoca yazar kırık dökükle
mi uğraşacaktı değil mi?
Sonra inşaat
işlerine aynı odayı paylaştıkları partneri baktı. Her ikisi de yaralı parmağa
işemedi bu iki dava adamlarının. İşleri çoktu zira. Biri hem okul müdürü gem
sendika temsilciliği hem de şube müdürlüğü yapıyordu. Diğerinin ağabeyi
milletvekili imiş. Ulvi görevlerinin yanında deruhte ettikleri bu geçici şube
müdürlüğünde kenar ve köşedeki benim virane okulumla uğraşacak zamanları yoktu.
Sendika temsilcisine, madem ki temsilcisin. Okulumda şu kadar üyeniz var. Buyur
gel, bir tanışın. Aranızda aidiyet duygusu oluşsun dedim ise de zamanım yok. Ah
olsa dedi. Benimki de laf tabi. Böyle iki güzide insan iki koltuk bulmuşsa koltuktan
kalkıp benim okula niye gelsin değil mi? Kermes gibi bir etkinlik olursa, kaçırmazdı
ama muhteremler. Olmayan zamanları da ortaya çıkıveriyordu. Öyle ya doyurulmayan
mide aç be aç oynar mıydı? Yerinden kalkabilir miydi? Bilemedim vesselam.
Yerine kadrolu biri
gelince yazar olan başka bir müdürlüğe geçti. Arkasında ağabeyi olduktan sonra
ha bura ha ora koltuk. Çok fark etmezdi onun için. Diğeri de şube müdürü iken
rotasyona tabi oldu. İlçe değiştirmesine rağmen gittiği ilçenin sendika temsilciliğini
yapmaya devam etti bir süre. Okul müdürlüğü zaten baki idi. Çünkü müdür olarak doğmuşlardı
analarından. Bir de zamanında davanın yükünü ve çilesini çekmişlerdi. Bu kadar da
olsun. Bir koltuğu çok görmemek lazım beyefendilere.
Köşe yazarı makam
sahibinin yabancı uyruklu bir kadınla adı çıktı. Hem de ne ayyuka. Yenilir
yutulur cinsten değildi yaptıkları. İddiaları bir bir yazanın yazıları yok
edildi önce. Sonra sessiz sedasız emekli oldu makamdan makama atlayan muhterem.
Yazık oldu tam hizmet edecek tecrübeye sahip iken iş üstünde yakalanması.
Diğeri de sendika
temsilciliğinin ardından müdürlerin bir bir elendiği süreçte en gözde okula
müdür oldu. (Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder