Ana içeriğe atla

Kıskanmayın Lütfen!

Yalan ve asparagas habere nihayet yalanlama geldi. Bu yalanı uyduranlar, bu yalana dair yorup yapıp kalem oynatanlar yataklarında nasıl uyuyacaklar, merak ediyorum.

Bir defa 2010 model araç sık sık arızalanıyor. Bu araç ki 2016 yılında Başbakanlık tarafından kuruma tahsis edilen altı yaşında bir araç iken geldiğimiz yıl itibariyle 14 yaşına basmış durumda. Ki bu araç ekonomik ömrünü tamamladı ve sık sık arızalanıyor. İnsaf ve vicdana sığar mı 14 yıllık araç. Bu aracı köylü Ahmet Ağa kullanmıyor. Koskoca DİB Başkanı kullanıyor. Statü ve itibar denen bir şey var değil mi? (Bu arada asker arkadaşın 2010 model Nissan Primera'ya biniyor hala.)

Sık sık il dışı programına katılan Sayın Başkan bu programlara bu yaşta bir araçla nasıl yolculuk yapsın değil mi? Bu kişi hizmetin gereği programlara mı katılacak, sık sık tamiri için sanayiye mi gidecek. Takdir edersiniz ki bu yaşta bu araç sanayiden çıkmaz. Hele ki işçiliğin pahalı, sanayi ustalarının vicdansız olduğu günümüzde, sık sık tamir parası vermek tasarrufa sığmaz. Başkanlık olarak tasarruf önceliğidir. Bu hakkı da kimse elinden alamaz.

Burada başka araç yok mu, onunla gitsin diyebilirsiniz. Var olmaya var. Daha bir yaşını tamamlamamış, sıfır yaşında bir TOGG var. Bu da kullanılıyor. Nerede derseniz? Makam hizmetlerinde kullanılmaktadır. Yani Ankara içinde kullanılmakta. Kaç ömür beklediğimiz gözümüzün nuru bu aracı makam hizmeti dışında kullanmak, hele ki şehirler arası yola sürmek tek kelimeyle vicdansızlıktır. Hangi vicdan dayanır buna.

Peki yoğun programlar için sık sık il dışına çıkacak Başkan acımayıp TOGG'la mı yollara düşecek ya da 2010 model sık sık arızalanan, sık sık sanayiye gitmek zorunda kalan ve Başkanlığa daha doğrusu devletimize büyük masraf açan külüstür arabayla mı yollara çıkacak?

Normalde Audi A8 bir araç bu yollara daha uygundu. Böyle bir araç isteme, tahsis edilme durumu varken Başkanlık şehir dışına çıkarken Audi A8 kiralama yoluna gitmiştir. 

Gördüğünüz gibi Audi A8 tahsisi yok. Devletten böyle bir talep yok. Hizmetten başka bir şeyi şiar edinmeyen Başkanın zaten böyle dünyalık işlerle işi olmaz.

Normalde 15 milyon değerinde bu araç Başkan'a yakışırdı. Temel felsefe, itibardan tasarruf edilmez iken bir tevâzu örneği gösterilerek bunca masrafı bu araca verme yerine böyle bir aracı kiralama yoluna gidilmiştir. İş aracı almakla bitmiyor biliyorsunuz. Bu aracın kaskosu var, vergisi ve algısı var. Yağı, tuzu, lastiği, yakıtı derken bu aracın çok pahalıya geleceği aşikardır. Kirala. Kiraya veren adam katlansın bu aracın masrafını. Sense sadece kira masrafını öde. Durum bundan ibaret. Siz siz olun, algı oluşturmaya yönelik asparagas ve yalan haberlere itibar etmeyin. Başkanın hayır duasını almaya bakın. Kurumu yıpratmaya yönelik haberlere kulak asmayın.

Öyle zannediyorum, içten gelen bu açıklama sizleri ikna etmiştir. Ben bile ikna olduğuma göre siz hayli hayli ikna olmuşsunuzdur. Hala ben ikna olmadım diyorsanız biliniz ki ön yargılısınız. Ön yargının ise tedavisi yoktur. Kıskanıyorsanız, yine bilin ki kıskançlığın da tedavisi yoktur. Çalışın, bir makama hakkınızla gelin, sizin de olsun. Ayrıca tüm emval Allah'ındır. Kulları sadece bunların emanetçisidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde